GDO'ya Hayır Platformu Basın Toplantısı
21. yüzyılın en büyük felaketi olarak algıladığımız Genleri
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili olarak 30'u aşkın sivil
toplum kuruluşunu barındıran bir platform oluşturuldu ve "GDO'ya
Hayır" başlıklı bir kampanya başlatıldı. (1)
GDO, uluslararası literatürde kısaltılmış şekliyle "GM" veya
"GMO" olarak geçen "Genetically Modified Organism"in Türkçe
karşılığıdır. GDO ile kastedilen: "Modern biyoteknoloji
kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna
sahip olan herhangi bir canlı organizma"dır.
GDO'ya NEDEN KARŞI ÇIKIYORUZ?(2)
1) Yaşam patentlenemez:
İnsanlık tarihinde ilk kez canlılar üzerinde mülkiyet hakkı elde
edilmektedir. Bir biyoteknoloji şirketi herhangi bir canlıya ait
bir genin işlevini açığa çıkardığı zaman o gen üzerinde mülkiyet
elde etmektedir. Oysa patent hakkı, yenilik getiren sınai buluşlara
verilmektedir. Biz diyoruz ki, patent sadece o genin fonksiyonunu
açığa çıkarmakta kullanılan tekniğe verilebilir. Hiçbir kişi ya da
kuruluş kendini yeniden üretebilen ve milyarlarca yıl yaşayabilen
bir canlı organizma üzerinde mülkiyet sahibi olamaz. Bunun adı
biyolojik korsanlıktır.
Sözünü ettiğimiz biyolojik korsanlığın amacı; çok uluslu
şirketlerin yüzyılımızın yeşil altını olarak gördükleri gen
kaynaklarını sömürmesi, üçüncü dünya ülkelerinin biyolojik
zenginliğinin gelişmiş ülkelere transfer edilmesidir.
2) Sağlık riskleri:
GDO'lu üretim insan sağlığı için ciddi riskler taşımaktadır.
Kolera bakterisi taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk
geni taşıyan patates, balık geni domates gibi frankeştaynlar gıda
olarak soframıza getirilmeye çalışılıyor. Uzmanlar, hastalıklar ve
böceklere direnç gösteren transgenik bitkilerin diğer bitkilerden
daha yüksek bir alerjik potansiyele sahip olduğunu söylüyorlar.
Yapılan deneyler, genetik yapısı değiştirilen patateslerin fareler
için toksik olduğunu, bağışıklık sisteminde bozukluklar ve viral
enfeksiyonlar gibi birçok etkileri olduğunu ortaya çıkarmıştır.
3) Biyoçeşitliliğe tehdit:
GDO'lu tarım, kendi dışındaki tarım şekillerini, özellikle
ekolojik tarımı ve son tahlilde de biyoçeşitliliği tehdit eden
totaliter bir tekniktir. GDO'lar 5-10 km'lik bir alana yayılmakta,
komşu tarla ya da köylerdeki geleneksel ekinin ya da orman
bitkileri gibi yabani türlerin genetiğini değiştirme tehlikesi
doğurmaktadır.
Milyonlarca yılda oluşan türler 5-10 yıllık bir sürede
yokolmakta ve yeni oluşan deli bitki türleri ortaya
çıkabilmektedir. Sonuç olarak GDO, yeryüzündeki milyonlarca canlı
türün varlığını tehdit etmekte, ekosistemi tahrip etmektedir.
4) Tarımda bağımlılık:
İnsanlık tarihinde, tarım toplumlarının varoluşundan bu yana,
üretim yapan çiftçi ektiği üründen bir sonraki ekimde kullanmak
üzere tohumluk ayırır. Böylece kuşaktan kuşağa geçen bu sağlıklı
tohumlar binlerce yıllık genetik yapıyı korur, geliştirir. GDO'lu
tohum ise çiftçiyi her ekimde yeniden tohum satın almak zorunda
bırakmaktadır. Temel girdileri, enerji, gübre, ilaç ve tohum olan
ülkemiz çiftçisi sürekli tohum satın almak zorunda bırakılarak çok
uluslu tohum şirketlerine bağımlı hale getirilmek
istenmektedir.
Ayrıca belli bir zararlıya karşı genleriyle oynanmış tohum,
potansiyel başka bir zararlıyı önleyemez. İddia edilenin aksine
GDO'lu tohum kullanan çiftçi daha fazla tarım ilacı kullanmak
zorunda kalmaktadır. ABD'li köylüler bugün düşük verim nedeniyle
GDO tüccarlarına davalar açmaktadır.
TÜRKİYE'DE NE OLUYOR?
Türkiye Uluslararası Biyogüvenlik Sözleşmesi olan Cartagena
Protokolü'ne taraf ülkelerden biri olmasına karşın Ulusal Acil
Eylem Planını hâlâ hazırlamamıştır. Biyogüvenlik komitesi bu
konudaki çalışmalarını hâlâ sonuçlandıramamıştır. Şu anda
Türkiye'de GDO'lar ile ilgili atılmış tek adım, GDO tohum ithalinin
yasak olmasıdır. Ancak ülke içinde deneme amaçlı üretime izin
verilmektedir (3). GDO ile ilgili hiçbir yasal düzenleme ve
yönetmeliğin olmaması, etiketleme zorunluluğunun olmaması
Türkiye'yi potansiyel pazar haline getirmektedir.
Evrensel bir tehdit haline gelen GDO'lu ürünlerin Türkiye'ye
serbestçe ithali, üretimi ve kullanımının bir an önce gerekli yasal
düzenlemelerle engellenmesini talep ediyoruz. Ülke tarımının
çokuluslu şirketlere teslim edilmemesi için Tarım Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı'nı gerekli yasal altyapıyı hazırlamaya
çağırıyoruz.
Notlar
(1) GDO'ya Hayır Platformu, yoğun bir çalışma sonucu "YAŞAM
PATENTLENEMEZ" başlıklı deklarasyonu Şubat 2004'te tamamladı ve
ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarına göndermeye başladı. Bu
çağrımıza yanıt veren STK temsilcileriyle Mart sonunda ilk eşgüdüm
kurulu toplantımızı, Nisan sonunda I. Ankara Bölge Toplantımızı, 15
Mayıs'ta I. İstanbul Bölge toplantımızı gerçekleştirdik.
Başlattığımız imza kampanyası şu anda platform üyeleri
tarafından yurt çapında yoğun bir biçimde sürdürülüyor. Bunların
dışında paneller ve çeşitli etkinlikler düzenlenlenerek konu
tartışmaya açılıyor.
(2) GDO ve riskleri ile ilgili daha ayrıntılı bilgi, platformun
'Yaşam Patentlenemez' deklarasyonunda bulunabilir.
(3) Türkiye'deki çokuluslu şirketlere ait deneme sahaları ile
ilgili liste platformdan temin edilebilir.