"Yarından Sonra" filminin öngördüğü manzara
Son 50 yılın en kötü kışının ardından en sonunda baharı
müjdeleyen güneş ve yağmurlar kendini gösterdi. Ama havaların yine
eski tadı yok! Bir soğuk bir sıcak, bir yağmurlu bir kurak. Yine de
boşuna kötünün de kötüsü var dememişler. Yarından Sonra (The Day
After Tomorrow) filmini izledikten sonra halinize şükredeceksiniz.
İklim değişikliği denen canavarın New York'a yaptıklarını gördükten
sonra, "Sayın iklim canavarı, bize bahşettiğin bu havalardan dolayı
sana minnetarız." deyip, Greenpeace'e Türkiye'de iklim
değişikliğini durdurmak için gösterdiği çabalardan dolayı bağışta
bulunacaksınız.
Hollywood, uzaylıların (Independence Day) ve Godzilla'nın New
York'a ettiklerini az bulmuş olmalı ki, bu sefer de New York'u
darmadağın etmek için iklim canavarını işbaşına çağırmış. Eğer bu
film tutar, özellikle de Beyaz Saray'dakiler tarafından izlenirse,
iklim değişimini durdurmak için hazırlanan Kyoto Protokolü'nün ABD
tarafından baltalanması sona erebilir. Böylece sinemanın gücü de
bir kez daha kanıtlanmış olur. Gereken kamuoyu desteği sağlanırsa,
125 milyon dolara malolan bu film, 2050 yılına gelindiğinde,
dünyaya yılda 300 milyar dolara malolacağı tahmin edilen iklim
değişikliğinin önüne geçecek. Filmin bu amacına ulaşması işin 125
dakikası var. (Zaten farkına varmışsınızdır ama istatistik
meraklılarına filmin dakikasının 1 milyon dolara geldiğini
hatırlatalım)
Son yıllarda gördüğümüz iyi örnekler gibi Yarından Sonra filmi
de görsel efektleri ve doğru ayarlanmış temposuyla iyi bir
"felaket" filmi örneği olacağa benzer. Ayrıca filmin ticari
kanadında çalışanları da kutlamak lazım. İklim değişikliğinin,
özellikle Pentagon raporuyla gündemin üst sıralarına oturduğu bir
dönemde filmi gösterime sürme başarısını göstermek ya bir şans, ya
da iyi bir stratejinin ürünü. Film yapımcılarının öne sürdüğü gibi
filmin abartılardan çok gerçeğe yakın olduğu tartışılsa da, bu bize
iyi bir planın ipuçlarını veriyor. Alman yönetmen Roland Emmerich,
izleyicilere birçok bilimsel veriyi anlatmaya çalıştığını söylüyor.
Filmin web sayfası, Şubat ayında yayınlanan ve iklim değişikliğinin
milyonlarca insanın yaşamına neden olabilecek bir küresel felakete
yol açabileceğini söyleyen Pentagon raporuna bağlantı sunuyor.
İçinizi rahatlatmak için söylüyorum, iklim değişikliğinin bir
numaralı doğa tehlikesi olduğu doğru olmakla beraber, Science
dergisinde de belirtildiği gibi bir günde dünyayı buz çağına
götürmeyeceği de biliniyor. Bu daha uzun bir zaman alacak! Yani,
işimiz 125 dakikada bitmiyor, biraz daha uzun sürüyor. Ben bunun
iyi bir haber olduğunu düşünüyorum.
Filmde olan biteni burada anlatıp tadınızı kaçırmak
istemediğimden dolayı sizlere setin öte yanında olan bitenden
bahsedeceğim. Özellikle de kırpılan kısımlardan. İktidara geldiği
ilk günden beri iklim değişikliğini inkar eden George Bush'un tüm
palavralarına hazırladığı raporla yanıt veren Pentagon'dan bir
yetkilinin, Los Angeles'i 250 mil hızla vuran hortumun içinde, Bush
tarafından boğazının sıkıldığı bölüm ne yazık ki yayınlanmıyor.
Yine 30 kat karın altında kalan Manhattan'da Kyoto Protokolü'ne son
imzayı koyan Mozambik Başbakanı'nın Bush'u kartopu yağmuruna
tuttuğu iki dakikalık bölüm de Beyaz Saray'dan gelen baskılardan
dolayı çıkartıldı; oysa ki ben çok eğlenmiştim! Ama iklim
profesörünü oynayan Dennis Quaid'in kar botlarını giyip, New
York'taki oğlunu kurtarmak için Washington DC'den yola çıktığı
dokunaklı bölüme dokunulmamış. ABD Başkan Yardımcısı'nın dünyanın
narin yapısına verdikleri zararları sonuçlarına katlanmadan
onaracaklarını düşünmekle hata yaptıklarını söylediği ve halktan
özür dilediği bölüm de görülmeye değer. Çevrecilerin yıllardır
hayal ettikleri bu anı beyazperdede görmek birçoğunun gözyaşına
boğulacağına bir işaret bence. Bildiğiniz gibi ABD, iklim
değişikliğine neden olan sera gazlarının yüzde 25'ine neden
olmasına rağmen, George Bush iktidara geldiğinden beri bu
emisyonların azaltılmasını öngören Kyoto Protokolü'nü imzalamamakta
direniyor.
Hollywood'un felaket filmlerini sevenler için bu film bir
kaçmaz. Filmin 125 milyon dolarlık masrafını karşılayacağı şüphe
götürmez gibi gözükse de,iklim değişikliğinin bu abartılmış
resminin nasıl bir toplumsal tepki doğuracağını filmden sonra
göreceğiz. İklim değişikliğinin en büyük çevre sorunlarından biri
olduğunun Hollywood tarafından kabul edilmesi de önemli bir
gelişme. Uzun uzadıya yazılmış raporları okumayı sevmeyen George W.
Bush'un bu filmden nasıl bir sonuç çıkaracağı da bir başka merak
konusu. Yönetmenliğini Roland Emmerich'in yaptığı, başrollerinde
Denis Quaid, Jack Gyllenhaal ve Emmy Rossum'un oynadığı bu film
abartılmış bir örnek olabilir; ama petrol ve kömür lobilerinin
yönettiği, başrollerinde Bush, Powell ve Rumsfeld'in oynadığı iklim
değişikliği bir gerçek!