Dünyanın gözü İstanbul'da küçük bir parktayken, hassas gezegenimizi korumak adına küresel dayanışma içeren yeni bir mesaj doğdu: "Gezideyim"

Gezi Parkı bardağı taşıran son damla, Türkiye'de yıllardır özel çıkarları çevre ve halkın isteklerinin önüne koyarak yapılan çevre katliamına ve demokratik katılımın önünün kesilmesine karşı bir uyanış.

Türkiye'deki birçok insan için, Gezi'de olanlar, ülkenin dört bir yanında oluyor. Düşüncesizce yapılan ve istenmeyen yatırımlara karşı yapılan protestolar, polis şiddeti, göz yaşartıcı bomba ve çok sayıda tutuklamayla sonuçlanıyor ama bütün bu olanlar medyada çok az yer buluyor.

Protest in Taksim Gezi Park in IstanbulGüneş, rüzgar ve jeotermal gibi önemli yenilenebilir kaynaklarına sahip olmamıza rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok sayıda kömürlü termik santral ve iki nükleer santral inşası gibi sağlığa zararlı ve tehlikeli yatırımların hayata geçirilmesi konusunda ısrarlı bir tavır sergiliyor.

Hükümet yasal düzenlemeleri değiştirerek uluslararası işbirliği sözleşmeleriyle yeni kömür santralleri inşasına başlıyor.

Son 2 yılda, Batı Karadeniz Bölgesi'ndeki Gerze ilçesinde yapılması planlanan kömürlü termik santrale karşı yerel halkın direnişi yine polis şiddeti, göz yaşartıcı bomba ve çok sayıda tutuklamayla sonuçlanıyor.

Türkiye'deki yasal düzenlemeler, nükleer sanayiini Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) zorunluluğundan muaf tutmak üzere değiştiriliyor. Böylece hükümet için nükleere karşı çıkan vatandaşların üçte ikisini görmezden gelmek ve Sinop ve Akkuyu'da planlanan nükleer santral yatırımlarına devam etmek kolaylaşmış oluyor.

Türkiye'nin sadece %5'i koruma alanı statüsündeyken, sadece bu kadarının buldozerlerden korunuyor olması hiç de abartılacak bir durum değil.

Bu hafta Meclis'te oylamaya sunulmak üzere Hükümet tarafından öne sürülen yeni yasa (Tabiat ve Biolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu) herhangi bir sebep öne sürmeden ya da toplumsal tartışmaya yol açmadan bu koruma statüsünün kaldırılmasına olanak tanıyacak.

Bu oylama, Gezi protestoları sayesinde ertelendi. Tasarı şu an bir belirsizlik halindeyken hâlâ düzeltilmesi için zaman var. Bu, hükümetin Gezi Parkı'nı korumak isteyenlerin ve bütün ülkenin taleplerine kulak vermesi için mükemmel bir zaman.

En azından, Meclis yasayı bu haliyle geri çevirmeli ve yeniden düzenlenmesini talep etmeli. Böylece Meclis halkın görüşlerini dinlediğini ve bu tür hayati kararlar alınırken halkın katılımının sağlanmasının ne kadar gerekli olduğunu anladığını göstermiş olacaktır.

Bu ayrıca hükümetin halka bilgilendirilme, katılım hakkı tanıyan ve yargıya erişim hakkını güvence altına alan Aarhus sözleşmesini imzalaması için de mükemmel bir zaman. Avrupa Birliği sözleşmeye taraf olan 46 ülke arasında ve birliğe üye olmak isteyen bütün ülkelerin de bu sözleşmeyi imzalaması bekleniyor.

Protest in Taksim Gezi Park in Istanbul

Başbakan Erdoğan ve Hükümet'in, Türkiye halkına onların sesini duyduğunu ve haklarına saygı duyduğunu ifade etmelidir. Türkiye demokrasisinin sadece 5 yılda bir sandık başında değil her gün işlediğini söylemelidir. Sivil toplumun sağlıklı demokrasilerin atan kalbi olduğunu kabul etmelidir. Aarhus sözleşmesini imzalayabilir ve Tabiatı ve Bioçeşitliliği koruma yasa tasarısını mecliste oylamaya sunmadan once düzeltilmesini sağlayabilir.

Birçok kişinin de söylediği gibi: Bu artık parktaki 3-5 ağaç meselesi değil. Yine de insanların bu değerli yeşil alana yüklediği anlamı da göz ardı etmemek gerekiyor. Buradaki hareket, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasının temiz hava, sağlıklı gıda gibi temel insani ihtiyaçlarımızı sağlayan çevreyle uyumlu bir şekilde devam edip etmeyeceği ile ilgili. Doğa aynı zamanda ruhumuzu da besliyor ve ona erişimimiz de bir insan hakkı meselesi.

Gezi Parkı odaklı hareket gösterdi ki Gezi Park'ı için talep edilen koruma aslında bütün Türkiye için talep ediliyor: Türkiye'deyim!

Laetitia Liebert, Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü