Seçim Hükümeti’nde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevini yürüten Ali Rıza Alaboyun’un “İğneada’ya üçüncü nükleer santrali planlıyoruz” açıklamasını duyunca kulaklarımıza inanamadık ama bunun yeni bir haber olmadığını da biliyoruz.

Nükleer öldürür, yaşamak istiyorum

Seçim kampanyalarının enerji odağında yapılan açıklamalardan, seçim zamanı dışında alınan siyasal kararlardan, mevcut enerji üretim politikasının bir parçası olarak nükleer enerjide üretim hedeflerinden, Akkuyu ve Sinop’un dışında, İğneada’nın da nükleer santral alanı ilan edilen bölge olduğunu biliyoruz.

Türkiye’de nükleer planlarının 50 yıllık tarihi, sadece bu planların değil, aynı zamanda nükleere karşı kararlı bir mücadelenin ve direnişin tarihi. Nükleer santral, Akkuyu’da elli yıldır yoksa, mücadele edenler, direnenler, sokaklarda olanlardır nedeni. İşte tam da bu yüzden, her an, üçüncü nükleer santrali yapacağız demek bu kadar kolay olmamalı, olamamalı.

Üçüncü nükleer santral dile gelmişken, üçüncünün gelişi, birinci ve ikinciden belli olur diyerek, Akkuyu’daki usulsüzlükleri bir kez daha hatırlayalım.  

Elli yıl önce, “Türkiye atom bombasına kavuşacak” diyerek duyurusu yapılan nükleer planlar, nükleer araştırma daireleri, Akkuyu yer lisansı, ihaleler, proje iptalleri, sayısını unuttuğumuz kadar nükleer projeye talip olan yabancı yatırımcılar… (Kimbilir kaç yatırımcı gördü bu nükleer planlar.) Eylemler, mücadeleler, mitingler, itirazlar…

Tarih 2010’u gösterirken, Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, Akkuyu’da nükleer enerji santrali yapılması konusunda ikili anlaşma ve ardından yap boz tahtası şeklinde devam eden projenin izin ve lisans süreci.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı nezdinde devam eden, şeffaf olmayan, yurttaşların, çevre kurumlarının katılımcılığını dışlayan, çevre örgütlerinin süreçlerde yaptığı itirazları, sanki sunulan katkılarmış gibi göstererek projeye meşruiyet algısı kazandırmaya çalışan cinlikler ve açılan davalar.

3 nükleer santral duyurmakla, Akkuyu’da tüm eksikliklere rağmen olumlu ÇED kararı vermekle olmuyor. Havada asılı kalan sorularımız var.

Yanıbaşımızda Çernobil ve uzağımızdaki Fukuşima başta olmak üzere defalarca gördük ki nükleerin yıkıcı etkisi sınır, ülke, ileri teknoloji tanımıyor. Nükleer enerji santrallerinin üreteceği enerji, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebilirken ve enerji verimliliği politikaları ile nükleer enerji santralinden üretileceğini umduğunuz enerji tasarruf edilebilirken neden nükleer enerji?  Mevcut durumda nükleer enerji santrallerinin Türkiye’nin her geçen gün artan emniyet ve güvenlik riskleri karşısında saatli bomba olduğunu daha iyi okuyabilirken, nükleer atıkların nasıl depolanacağı, nasıl taşınacağı Türkiye’nin değil, hala dünyanın muamması iken bu ısrar niye? Nükleer kazaların pek çoğu personel hatasından kaynaklanırken, yeterli personel olmadığını bile bile nükleer ısrarı bir intihar değil mi? Sorularımızı sıralamaya devam edersek liste uzar ama nükleer enerjiye hayır demenin abc’sini, “Ne İğneada’sı?” diye sorarken de tekrar etmeden geçmeyelim.

Nükleer enerjiye hayır, çünkü doğaya geri dönüşü olmayan  zararlara, yıkıma mecbur değiliz. Doğa, devletlerin ve şirketlerin, yaşanan deneyimlerden ders çıkarmadan tahrip etmekte, risk ve tehdit altına sokmakta ısrar edebileceği bir nesne değildir. Nükleer riskler sıfırlanamaz. Nükleer zararların sosyal, ekolojik, toplumsal ve ekonomik sorumluluğu dünyada hiçbir devletin, hiçbir ulusalüstü/uluslararası oluşumun ve şirketin alabileceği düzeyde değildir.

3. Nükleer santrali İğneada’ya yapcağız demek bu kadar kolay olmamalı.

İğneada, sahili, biyoçeşitliliği, longoz ormanlarının varlığı, ekolojik güzelliklerinin yanı sıra, tarihsel ve kültürel mirası ile bir değerdir. Tekrar edelim. 3. Nükleer santrali İğneada’ya yapcağız demek bu kadar kolay olmamalı.

Türkiye’de nükleer enerji konusunda riskler, tehditler, davalar, itirazlar, cevaplanamayan soruların yazılı olduğu liste bu kadar uzunken, İğneada’ya üçüncü nükleer santral projesi açıklamasını intihara teşebbüs olarak değerlendiriyor ve anlamakta güçlük çekiyoruz.

Elli yıllık nükleer enerji tarihini, ne zaman siyasal alanda nükleer tartışması başlasa nükleer enerji santrallerini kurmak için alınan kararlar tarafından değil, uzun yıllara da dayanan, mücadelenin tarihi ile okumayı tercih ediyoruz.

Harekete geç

Nükleer santrallere karşı harekete geçip, mücadeleye katılmak için buraya tıkla, kampanyaya katıl.

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası
Avukat Deniz Bayram