26 Nisan 1986’da, eski Sovyet ülkelerinden Ukrayna’nın Çernobil kentindeki nükleer enerji santralinin 4 numaralı ünitesinde büyük bir kaza meydana geldi.

İşletim ekibi, olası bir enerji kaybı esnasında türbinlerin acil durum dizel jeneratörü devreye girene kadar soğutucu pompaların faaliyetini devam ettirmek için yeterli enerji üretimini sağlayıp sağlayamayacağını test etmeyi planlıyorlardı.

Reaktör gücünü engellememek adına güvenlik sistemleri kasten devre dışı bırakılmıştı. Reaktör gücü, deneyi gerçekleştirmek için kapasitesinin %25 altına düşürülmüştü. Bu prosedür planlanana göre gitmeyince reaktör gücü seviyesi %1’in altına düştü. Bu yüzden enerjinin yavaş yavaş kesilmesi gerekti. Fakat deney başladıktan 30 saniye sonra beklenmeyen bir enerji dalgasıyla karşılaşıldı. Reaktörün (zincirleme reaksiyonu durdurması gereken) acil durum sistemi çalışmadı.

Reaktörün yakıt maddesinde ani bir ısı yükselmesi oldu ve çok büyük bir patlama meydana geldi. Reaktörü örten 1000 tonluk kapak havaya uçtu. Isının 2000°C’nin üstüne çıkmasıyla yakıt çubukları eridi. O sırada reaktörü örten grafit alev aldı ve dokuz gün boyunca yanmaya devam ederek çok büyük miktarda radyasyonun çevreye salınmasına yol açtı. Kazada, Ağustos 1945’te Japonya’nın Hiroşima şehrine kasten atılan nükleer bombadan daha fazla radyasyon salındı.

Temizlik

Yanmakta olan reaktörü söndürmeye yönelik ilk teşebbüsler arasında itfayecilerin reaktöre soğuk suyla müdahale etmesi de yer alıyordu. Bu çabaya 10 saat sonra son verildi. Yanan reaktörün üzerinde 27 Nisan’dan 5 Mayıs’a kadar 30’dan fazla askeri helikopter uçup durdu. Yangını kontrol altına alabilmek ve radyasyonu hapsetmek adına bu helikopterlerden 2400 ton kurşun, 1800 ton kum bırakıldı.

Bu çabalar da sonuç vermediği gibi, aslında durumu daha da vahimleştirdi: Isı, helikopterlerden bırakılan malzemelerin altında birikti. Çevreye saçılan radyasyonla birlikte reaktördeki sıcaklık da bir kez daha artış gösterdi. Yangınla mücadelenin son evresinde reaktör çekirdeğinin nitrojenle soğutulması sağlandı. Yangın ve radyoaktif salım ancak 6 Mayıs’ta kontrol altına alınabildi.

Tüm tehlikeye rağmen felakete müdahale etmek için de insan gücüne ihtiyaç vardı. Felaketi kontrol altına almak adına gösterilen boş çabalar için binlerce insan hayatını ve sağlığını feda etti. Bu insanlara “tasfiye görevlileri” deniyordu.

Ekip içinde radyasyona en fazla maruz kalanlar, santralin yangınla mücadele birimindeki 600 kişi ve işletim personeli oldu. Bu grup içerisindeki 130 kişinin radyasyona maruz kalma seviyesi, radyasyonla iç içe çalışan bir işçinin maruz kalacağı 650 yıllık radyasyon seviyesine eşitti. Binlerce askeri personel ve diğer çalışanlar, ölümcül oranda radyoaktif maddeleri neredeyse hiçbir tedbir almadan veya tedbirsiz bir şekilde taşımakla görevlendirildi.

Kısa süre içinde 31 işçi hayatını kaybetti. Toplamdaysa 1989 yılına dek Çernobil’deki temizleme çalışmalarına katılan 600.000 ila 800.000 kişi hayatını kaybetti. Bu insanların 300.000’i, bir yıl içinde maruz kalınabilecek radyasyon dozunun 500 kat fazlasına maruz kalmıştı. Hâlâ hayatta olanlarsa bugün bile sağlık sorunlarıyla pençeleşiyor.

Kazadan bu yana kaç kişinin öldüğü net olarak bilinmiyor. Eski Sovyet devletlerinin üçünün açıkladığı verilere göre bugüne kadar yaklaşık olarak 25.000 “tasfiye görevlisi” hayatını kaybetti. Üç ülkedeki tasfiye kurumlarından elde edilen tahminlerse resmi rakamların çok daha üstünde. The Chernobyl Forum’un 2005 yılı raporunda reaktör kazasına atfedilen can kayıpları arasında tasfiye görevlilerinin sayısı çok daha az.

Can kaybı verilerindeki bu farklılıklar, tespit yöntemlerinin farklılığından kaynaklanıyor. Tasfiye istatistikleri (kazazede sayısı ve maruz kalınan radyasyon miktarı) de Sovyet yetkilileri tarafından çarpıtıldığı için kesin sayılara belki de hiçbir zaman erişemeyeceğiz.

Felaket sona erdi mi?

22 Aralık 1988 tarihinde Sovyet biliminsanları, reaktörü kaplayan lahtin yalnızca 20 ila 30 yıllık bir ömre sahip olacak biçimde tasarlandığını açıkladı.

Nükleer kazadan üç sene sonra, Sovyet hükümeti Çernobil Nükleer Enerji Santrali’ndeki beşinci ve altında reaktör ünitelerinin kurulumunu durdurdu. Uluslararası müzakerelerden sonra, kazanın üstünden 14 sene geçmişken, 12 Aralık 2000 tarihinde kompleks tamamen kapatıldı.

“Lahit” nedir?

Patlamanın ardından hasar gören 4 numaralı reaktörünün etrafına betondan, devasa bir “lahit” (kapak) örüldü. Hasarlı nükleer reaktörü içine alan bu lahit, atmosfere daha fazla radyasyon salınmasını engellemek üzere tasarlanmıştı. İlk başta hasarlı reaktörü denetim altında tutmak için, hâlâ sıcak olan reaktör yakıtının reaktörün temelinde bir delik açmasına engel olacak bir soğutma levhası kurulması düşünülmüştü. Bu tüneli reaktörün altından açmak için kömür madencileri görevlendirilmişti. 24 Haziran’da 400 kömür madencisi reaktörün altında 168 metre uzunluğunda bir tünel açtı.

Reaktörü çevreleyen lahtin inşası, 7.000 ton çelik ve 410.000 m3 beton kullanılarak, Kasım 1986’da tamamlandı.

Lahit, yalnızca 20 ila 30 sene faaliyet gösterebilecek biçimde tasarlanmıştı. En büyük problemse istikrarsız oluşu. Yapımı alelacele tamamlanan lahtin taşıyıcı kirişlerinde meydana gelen paslanma, yapının bütünlüğünü tehdit eder nitelikte. Çatısının üstündeki deliklerden lahtin içine sızan su, radyasyona maruz kaldıktan sonra, reaktör zemininden alttaki toprağa karışıyor.

Biliminsanları, koruma kalkanının hassaslığı sebebiyle Çernobil’in kendisi kadar büyük bir nükleer faciaya sebep olacağını öngörüyor.

Reaktörün içinde kalan yakıtın miktarına dair kesin bir bilgiye sahip değiliz, fakat elimizdeki tahminler ilk içerikten %95 daha fazlası olduğunu gösteriyor. Ayrıca lahtin içinde, harap olan reaktör binasının parçacıklarından ve lahtin içine atılan radyasyonlu topraktan kaynaklanan binlerce metrekarelik nükleer atık bulunuyor.