BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı (COP15) geçtiğimiz Aralık ayında Montreal’de gerçekleşti. Kunming-Montreal Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi ile sonlanan COP15’te tarihi sayılabilecek kararlar alındı. Bu anlaşma başlangıç niteliğinde. Biyoçeşitliliğin gerçekten korunması ve birçok canlı türünün soyunun tükenmesini durdurmak için daha somut ve detaylı kararlara ihtiyaç var.

COP15’in Kazananı: Yerli Halklar & Topluluk Gücü!

COP15’in öne çıkan yönlerinden bir tanesi de yerel/yerli halklara (indigenous people) yönelik söylem ve taleplerin güçlü olmasıydı. Kanada, Brezilya, Demokratik Kongo Cumhuriyet, Kamerun ve Endonezya’dan Yerli Liderler, seslerini duyurmak ve COP15’in nihai anlaşmasında haklarının tanınmasını sağlamak için Montreal’e geldiler ve başardılar!

Müzakereler sırasında basın açıklamaları düzenleyen “Yerli Liderler” yaşadıkları topraklardaki haklarının Küresel Biyoçeşitlilik Antlaşmasıyla tanınması için dünya liderlerine seslendiler. Başını yerli kadınların çektiği, yerel topluluklar ve doğa severlerin katılımıyla gerçekleşen ilk COP Biyoçeşitliliği Koruma Yürüyüşü 10 Aralık’ta yaklaşık 3500 kişinin katılımıyla Montreal’de gerçekleşti ve tüm bu çabalar karşılığını buldu. COP15’in kazananı yerli halklar oldu!

Kunming- Montreal Antlaşması ile yerel halkların çalışmaları, bilgileri, inovasyonları ve deneyimlerinin biyoçeşitliliğin korunmasındaki en etkili araç olduğu kayıtlara resmen geçmiş oldu. Yerel halklar insanlığın yüzde 5’ini temsil etse de dünya genelinde biyoçeşitliliğin yüzde 80’ini onlar koruyor.

Kunming-Montreal Antlaşmasının uygulanması yerel halkların sınırlarına saygı duymayı zorunlu kılıyor ve alınacak kararlarda onların öncelikli, özgür ve bilgilendirilmiş rızasına başvurulmasını gerektiriyor.

Yerli halklar doğanın en donanımlı ve bilgili koruyucuları. Özetle, biyoçeşitlilik için gerçekten harekete geçmek istiyorsak bugünden itibaren yerlilerin belirlediği koruma modellerini standart almalıyız. Yerli halklara doğrudan finansman ise biyoçeşitliliği korumada atılacak bir sonraki kritik adım olacaktır.

COP15 Ne Anlam İfade Ediyor? Ne Kadar Ediyor?

Kunming-Montreal Antlaşması ile 30×30 hedefleniyor. Peki nedir bu “Hedef 30×30”?

  1. 2030’a kadar kara ve denizlerin en az yüzde 30’u korunacak.

Kara ve denizlerin korunmasını sağlayarak yüksek biyoçeşitlilik öncelikli alanlardaki kaybı 2030’a kadar sıfırlamayı öngören bu hedef yetersiz görünüyor. 30×30 hedefi kâğıt üzerinde başarılı görünse de korunan alanlarda zarar verici aktiviteleri dahil etmediği sürece boş bir rakam olarak kalacak.

  1. 2030’a kadar her yıl 30 milyar ABD Doları finansman sağlanacak.

Anlaşmaya göre gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere -en az gelişmiş ülkeler ve ada ülkelere- 2025’e kadar yılda 20 milyar dolar ve sonrasında 2030’a kadar yılda 30 milyar dolar yıllık finansman sağlanması öngörülüyor.

Biyoçeşitliliğin korunması için gereken rakam (700 milyar dolar) ödenecek olanın çok ötesinde ve aradaki farkın nasıl kapanacağı ise halen belirsiz. Ayrıca finansmanın ne kadar olacağı önemli olsa da finansmanın ne kadar çabuk sağlanacağı daha kritik. Bahsedilen fonların 2023’te kurulması ve hemen harekete geçilmesi gerekiyor.

Finansmana dair aynı maddede “ekosistem hizmetleri, yeşil tahviller, biyoçeşitlilik dengeleme ve kredileri ve fayda paylaşım mekanizmaları gibi yenilikçi planların teşvik edilmesi” (19/d) de yer alıyor.  Bu tarz kurumsal çözümlerin önünü açmak şirketlerin biyoçeşitlilikten kar etmeye çalışmasına yol açabilir. Ayrıca bu tür doğaya dayalı yanlış dengeleme ve çözümler yeşil yıkamaya ve bu da biyoçeşitliliğin korunması açısından pahalıya mal olabilir.

COP15’in Ardından Sırada Ne var?

Biyoçeşitlilik COP15 tarihi sayılabilecek bir kararlar dizisi ile sonuçlandı. Ancak doğayı korumada dünya liderlerine büyük sorumluluk düşüyor. Gelişmiş ülkelerin liderleri 2023’te hızlıca doğayı ve biyoçeşitliliği koruma fonu oluşturup bunun finansmanını da hızlıca sağlamalı ve doğrudan yerli halklara aktarmalıdırlar.

Ayrıca, kara ve denizlerin en az %30’unun ayrı ayrı korunması anlamına gelen 30×30 hedefinin gerçekleşmesi Şubat 2023’te yeniden bir araya gelecek olan IGC5’’in tarihi bir Küresel Okyanus Anlaşmasına imza atmasına da olanak sağlayacaktır.

Peki COP16 Türkiye için ne ifade ediyor?

2024’te Ekim-Kasım aylarında Antalya’da gerçekleşecek olan COP16, Montreal’de alınan kararların değerlendirildiği ve hükümetlerin üzerine geliştirmeleri için bir sonraki olanak olacak.

Türkiye’de toprak, su, hava gibi çeşitli ekosistemler sermaye yönlü saldırı altında. Biyoçeşitliliği korumak için mücadele veren yine bu saldırıdan en çok etkilenen yerel halk. Bu yüzden COP15 sonrası alınan kararlar Türkiye’de yerel doğa koruma hareketleri açısından da önemli. Öncelikle Montreal’de alınan kararların Türkiye’ projeksiyonunu yapmak ve bu projeksiyon çıktılarını kamuoyuyla şeffaflıkla paylaşmak gerekiyor.

Eğer Türkiye 2024’te ev sahipliği yapacağı COP16’ya kadar biyoçeşitliliğin korunması için oluşturulacak destek finansmanından yararlanmaya talip olmazsa COP16 bunu talep etmek için çok elzem olacak. Konu finansmana talip olmakla da bitmemeli. Türkiye de COP15’te kararlaştırıldığı gibi biyoçeşitliliğin korunmasında yerel halkların öncülüğünde bir planlamaya başlamayı kabul etmelidir.