2026 yılında da vergi yükü kirleten zenginler yerine düşük ve orta gelirli vatandaşların sırtında kalırken; iklim krizi ile mücadele için ayrılan kaynak azalıyor.
2026 Merkezi Yönetim Bütçesi 21 Aralık gecesi TBMM Genel Kurulu’nda 249 ret oyuna karşı 320 kabul ile yasalaştı. Bütçe, daha önce talep ettiğimiz, vatandaşın yükünü hafifletecek, vergi ve iklim adaletini sağlayacak adımları içermiyor.
16 Ekim’de bütçe teklifinin meclise sunulması ile başlayan süreç, tüm itirazlar ve yaşanan tartışmalara rağmen, değişiklik tekliflerinin reddedilerek mevcut teklifin onaylanması ile tamamlandı. 2026 yılında da vergi yükü kirleten zenginler yerine düşük ve orta gelirli vatandaşların sırtında kalırken; iklim krizi ile mücadele için ayrılan kaynak azalıyor. Türkiye, küresel bir iklim zirvesine (COP31) ev sahipliği yapacağı 2026’da, iddia ettiği iklim liderliğinden uzak bir bütçe yaklaşımı benimsiyor.

1. Vergi yükü “tabanda” yani düşük ve orta gelirlinin üstünde kaldı
Hükümetin benimsediği vergiyi tabana yayma yaklaşımı bu yıl bir kez daha oldukça adaletsiz bir sonuca yol açtı. Toplanacak her 100 liralık verginin 60 lirasından fazlası KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşuyor. Bu oran Avrupa Birliği üye ülkeleri için ortalama yüzde 33-35 civarında.
Bu, vergi adaletinin tamamen rafa kalkması anlamına geliyor. Çünkü dolaylı vergi; asgari ücretli ile holding patronunun market kasasında veya gidebilirse gittiği restoranda aynı oranda vergi ödemesi anlamına geliyor. Gelir dağılımı uçurumunun derinleştiği bu dönemde, dolaylı vergilerin ağırlığını azaltarak, bütçe planında bu makası kapatmak tercih edilebilirdi. Oysa yasalaşan plan, vergi yükünü kazanca ve servete göre değil, harcamaya göre belirleyerek düşük ve orta gelir gruplarının daha çok etkilenmesine neden olacak.
2. İklim krizi derinleşirken bütçe “reel olarak” eridi
İklim değişikliği uzunca bir süredir sadece uzakta yaşanan bir olay değil, hepimizi her an etkileyen bir kriz hali. Kuraklık nedeniyle artan gıda fiyatları ve aşırı hava olaylarının yarattığı hasar, doğrudan “geçim derdi”nin bir parçası. İklim krizi burada ve şimdi cebimizi etkiliyor. Önlem almazsak bizi çok daha zor günler bekliyor.
Ancak bütçe bu gerçeğe gözlerini kapatmış durumda:
- 2025 yılında “Sürdürülebilir Çevre ve İklim Değişikliği” programına 19,4 milyar TL ödenek ayrılmıştı. 2026 yılı teklifinde ise bu tutar 18,9 milyar TL’ye geriledi.
- Genel bütçe artarken, yapılan teklifte bu kalemde nominal olarak yüzde 2,6’lık, enflasyon etkisiyle ise yaklaşık yüzde 30-35’lik reel bir azalma yaşandı.
Türkiye’nin 2026’da COP31 İklim Zirvesi‘ne ev sahipliği yapma vizyonuna karşın, iklim bütçesinin azaltılıyor olması büyük bir çelişki. İklim bütçesinden kısmak; gelecekte daha pahalı gıda, daha yüksek enerji faturaları ve daha güvencesiz bir yaşam anlamına geliyor.
3. Fosil yakıt teşviklerini de içeren 3,6 trilyonluk “karanlık” alan aydınlanmadı
Meclis bütçe görüşmelerinin en tartışmalı konularından biri, 2026 yılı bütçesinde devletin tahsil etmekten vazgeçtiği 3,6 trilyon TL’lik vergi harcaması oldu. İçinde gezegeni kirleten şirketlerin kârlılığını artıran milyarlarca liralık fosil yakıt teşviklerini de barındıran bu tutar, toplam bütçenin neredeyse beşte birine denk geliyor. Bu tutardan neden ve kimin için vazgeçildiği ise tartışmanın alevlendiği yer. Zira burada yeterli şeffaflık bulunmuyor.
Hükümet kanadı bu tutarın asgari ücret istisnası gibi sosyal kalemlerden oluştuğunu savunsa da, sermaye sahiplerine ve çevreye zarar veren endüstrelere sağlanan muafiyetlerin şeffaf bir dökümü sunulmuyor. Greenpeace olarak daha önce belirttiğimiz gibi; vergi ve iklim adaletinin sağlanması için fosil yakıtlar ile kirleten şirketlere sağlanan teşvik ve desteklerden vazgeçilmesi gerekiyor.
Sonuç: Bütçe ekolojik ve sosyal adalet beklentilerini karşılamıyor
COP’a ev sahipliği yapılacak 2026 yılında kamu bütçesi halkın refahını, gıda güvenliğini ya da iklim adaletini merkeze almıyor. Aksine mevcut düzenin devamlılığını sağlarken, Türkiye’nin iklim liderliğini sadece uluslararası bir zirveye ev sahipliği yapmak olarak gördüğünü gösteriyor. Oysa iklim krizinin gerçek sonuçlarıyla gideren daha fazla yüzleşen Türkiye’nin ekolojik ve sosyal açılardan adaletin tesis edilmesine ihtiyacı var. 2026 bütçesi artık yasalaştı, ancak mücadele bitmedi. İklim krizinin derinleştiği bu dönemde, kamu kaynaklarının kirleten sektörlerden çekilip yenilenebilir enerjiye ve iklim uyumuna aktarılması için taleplerimizi daha da görünür kılmamız gerekiyor. Bunu yaparken de vergi sisteminin, dolaylı vergiler üzerinden değil, “kirletenin ödediği” ve çok kazanan ile servet sahiplerinin daha çok vergi verdiği adil bir yapıya kavuşturulmasına ihtiyacımız var.
Harekete geç
Hazine ve Maliye Bakanlığı’na seslendiğimiz “Kirletene Ödet, Yükümü Hafiflet!” kampanyamız işte tam da bunu amaçlıyor.İmza ver, sesini duyur, mücadeleyi büyüt: Kirleten ödesin, yükümüz hafiflesin!
Greenpeace destekçisi ol!
Greenpeace’in bağımsız ve cesur kampanyalar yürütmesini sağlayan tek güç sensin. Bağışınla sesimizi daha güçlü kıl, dünyanın geleceğine birlikte yön verelim!
Senin desteğinle daha güçlü, daha etkili ve daha cesuruz. Şimdi bize katıl!

