Plastik kirliliğinde çanların Türkiye için çalmasıyla çıkmıştık bu yola. Çin, 1980’lerden bu yana üstlendiği geri dönüşüm yükünü, ulusal olarak yaşadığı çevre felaketlerinden ötürü Ulusal Kılıç (National Sword) politikası ile omuzundan atınca dünyanın terazisi şaştı. Kısa sürede Türkiye’nin omzuna yüklenen plastik çöp yüküyle karşı karşıya kaldık. 

“Geri dönüşüyor diye atık ithal ediliyor” dediler. Ancak içinde şırınganın, evsel, geri dönüşmeyen balyalarca atığın eski bir çiftliğin arazisine atıldığını görüntüledik. İçimiz bulandı. 

O zaman fark ettik, sıfır atık politikası başkalarının çöplerini ülkeye alıp geri dönüştürmek üzerine oturtulamazdı ve hiç kimsenin dile getirmemesinin aksine biz bu gerçeği olanca sesimizle anlatmalıydık. 

İtalya’dan gelen balyalarca geri dönüşmez çöp için söz konusu şirkete ceza kesilse de, çevreye olan tahribatı için iş işten geçmişti ve ne suç alınırsa alınsın bu kirlilik yok olmayacaktı. Bu görüntüler Türkiye’ye yakışmıyordu. 

Sene sonunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, atık ithalatına dair yeni genelgesi ile geri dönüşüm firmalarının diğer ülkelerden atık alma kotasını düşürdüğünü açıkladı. Bugüne kadar %80 olan yabancı atık kotası “sıfır atıkla mücadele” kapsamında %50’ye düşürülmüştü. Güzel bir adımdı ama geri dönüşüm sektörünün o günden itibaren yerel atığa ağırlık vermesini umarken, hiçbir adım atmayacaklarını, yurtdışına bağımlılıklarının daha da altını çizmelerinden anlamalıydık.

“Avrupa birincisi olduk” dedik. Son 15 senede atık ithalatı 173 kat artmıştı, bununla nasıl baş edecektik? Bu arada araya pandemi girdi. “Virüsten plastik korumaz” diyerek kendi sağlığımızı korurken doğanın sağlığını hiçe saymamamız gerektiğini söyledik. 

Kendi canımızı koruyalım derken boğazda deniz kuşlarının boğazına dolanmış maskeler canımızı daha da acıttı. “Evinizde bile tek kullanımlık plastik tabak çatalla yemek yiyin” fırsatçılığının gerçekçi olmadığını bilimin ışığında anlattık.  

Sonra bir gün, dünya çapında haber olan, sektörün ısrarla sessiz kaldığı Adana’da geri dönüştürülmez çöplerin yer aldığı BBC haberine uyandık. İngilizler bile geri dönüşüme atıyoruz diye attıkları çöplerin buraya gelmesinden utandı. “Biz geri dönüşüyoruz sanıyorduk” dediler, kendi atıklarının bile en fazla %10’unun dönüştüğü, diğerlerinin çevresel adaletsizlikle son bulduğunu öğrendiler. 

Mücadelemiz çerçevesinde saha çalışmalarına devam ettik, durum değişmiyordu. Adana’nın nehirleri, verimli tarlaları ithal plastik çöp parçacıklarıyla doluydu. Bu çöplerin bir kısmı ise açık alana bırakılıp yakılıyordu. Tanıklık ettiğimiz bu çevre felaketini herkesin bilmesi için kamuoyuyla paylaştık. 

Bunun nasıl büyük, küresel bir sorun olduğunu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da gördü ki, 2021 itibarıyla karışık atık ithalatını yasakladı, hedef “sıfır atık ithalatı” dedi. Bu olumlu açıklama doğrultusunda, kimse Türkiye için hazırlığını yapmaya başlamadı, aksine her şey olduğu gibi  devam etti. 

2020 senesinde de 2019’da olduğu gibi Avrupa ülkelerinden atık almada birinci olduk. Adana’da İngiltere’nin, Almanya’nın atılıp yakılmak üzere gelen atığını belgeledik. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı harekete geçti, Adana’da çevreyi kirleten denetlenen neredeyse her 5 firmadan 1’ine ceza kesildi.  Akabinde kısa süre içinde Resmi Gazete’de 18 Mayıs’ta yayımlanan “Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Atıkların İthalat Denetimi Tebliği”ne göre plastik atık ithalatında en büyük paya sahip olan ve günlük hayatta sıklıkla kullanılan etilen polimer grubundaki atıkların ithalatı yasaklandı. Aynı tarihli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2021/9 sayılı genelgesiyle taleplerimizden biri olan olan şeffaflık mekanizmasını artırılması konusunda adımlar atıldı; online takip sistemi ve firmalara kimlik belgesi düzenlenmesi zorunluluğu getirildi. 

Guardian, Reuters, BBC, AP gibi medya kanalları haber yaptı, dünya gözlerini şaşkınlık ve hayranlıkla Türkiye’ye çevirdi. 

Tüm bu olumlu mihenk taşları Greenpeace mücadelesi ve ona destek veren 180 bini aşkın kişi sayesinde gerçekleşti. 

Ancak mücadele bitmedi. 

Çünkü görüyoruz ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu düzenlemesinde ne kadar kararlı olduğunu açıklamasına rağmen, bu yasağın geri alınması için kamuoyu yaratılmaya çalışılıyor.

Keşke ilgili tüm paydaşlar, bakanlığa destek verip hammadde konusunda “biz Türkiye’nin altyapısını kuracağız, bize güvenin” deseler ve destek çıksalar. Kazanan Türkiye’nin çevresi, suyu, toprağı, havası olsa. 

Sıfır Atık çerçevesinde tüm plastik atık ithalatı durana kadar, geri dönüşüm şirketleri, yerel yönetim, ilgili tüm bakanlıklar yerel atığın öncelikle kaynağında azaltılması, sonra da geri dönüştürülmesi için adım atana, tek kullanımlık plastikler için bir eylem planı belirlenene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü üç tarafı denizlerle çevrili güzel Türkiye’nin boğuştuğu bu plastik kirliliği zorumuza gidiyor.