Çok Üzgünüz

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli olarak 7,7 ve 7.6 şiddetlerinde 9 saat arayla gerçekleşen iki depremle sarsıldık. Bugün depremin 4. günü. Depremin gerçekleştiği 10 il Doğu Anadolu Fay Hattının üzerinde yer alıyor. Konunun uzmanları yıllardır bölgedeki deprem riskine dair uyarılarda bulunuyor. Tüm uyarılara rağmen öngörülen ve önlenebilir bir felaket yaşandı. Çok üzgünüz. 

Bugün itibariyle -resmi rakamlara göre- 16 bin 546 kişi hayatını kaybetti, 66 bin 132 kişi yaralı durumda. Arama kurtarma çalışmaları halen devam ediyor. Depremin gerçekleştiği illerde hastaneler de hasar gördüğü için acil müdahale gerektiren durumlarda dahi büyük sorunlar  yaşanıyor. Yaralıların başka illere sevkiyatı yapılıyor. 

Yoğun kış şartları ve yollarda oluşan hasarlar sebebiyle bölgeye ulaşımda sorunlar yaşandı. Depremler ülkesi olan Türkiye’de kritik olan ilk 24 saatte harekete geçme konusunda büyük eksiklikler görüldü. 13 milyonun yaşadığı 10 kentte yıkılan 6 bin 444 sayıdaki binada ilk gün arama kurtarma çalışması yapmak üzere sadece 9 bin kişilik ekip vardı. Vinç ve operatör yetersizliği de kritik saatlerde müdahale gücünü zayıflattı. Ülke genelinden yardıma gelmek isteyen madenci, doktor ve çeşitli gönüllülerin alanlara yönlendirilmesinde koordinasyonsuzluk had safhadaydı.

Deprem bölgesinde ayni yardımlarda da yaşanan eksikliklere karşın çeşitli kentlerden vatandaşlar topladıkları kışlık giysi, ısınma, erzak, jeneratör gibi hayati ihtiyaçları belediyeler, STK’lar, kamu ve özel kurumlar aracılığıyla bölgeye gönderdi. Pek çok ülke bölgeye arama kurtarma ekibi göndererek büyük bir dayanışma örneği gösterdi. Ancak sivil inisiyatiflerle yola çıkan bu acil yardım malzemelerinin dahi koordineli şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamadığına dair haberler basına yansıdı.

Deprem sonrası kritik zamanlara girmek üzereyiz. 88’inci saat geçti ve arama kurtarma ekipleri halen enkaz altından canlı depremzedeleri çıkarıyorlar. Çok üzgünüz çünkü daha erken ve koordineli müdahale edilebilseydi belki can kayıpları azaltılabilirdi.

Endişeliyiz

Depremin yarattığı yıkım her geçen saat daha görünür hale geliyor. Çok sayıda canın yaşamını ve yaşam alanını doğrudan etkileyen bu kadar büyük bir yıkımın yaralarını sarmak ancak devletin ilgili kurumlarının üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmesinin yanı sıra toplumsal dayanışma ile desteklenen bir süreçle mümkün olabilir. Oysa bugüne kadar izlenen tutum, yardımı ve dayanışmayı tek merkezleştiren ve bu nedenle de hantallaştıran bir yaklaşıma sahip.  Canların destek alamadan geçirdikleri her an, toplumsal olarak kapanması zor bir yarayı daha da derinleştiriyor. Çok iyi biliyoruz ki bugünlerde fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak yaralarımızı sarmak için birbirimize ihtiyacımız var.

Oldukça endişeliyiz, zira gelen haberlere göre hala pek çok noktada soğuk hava koşullarına karşın barınma ve yeme-içme gibi yaşamın temel ihtiyaçları tamamen sağlanmış değil. Birçok noktada enerji ve iletişim problemleri yaşanmaya devam ediyor. İskenderun Limanı’nda yaşanan yangın gibi ikincil afet riskleri ile toplum sağlığını etkileyebilecek olası tehditler de endişemizi artırıyor. Bölgede faal olan ve planlanan yeni termik santraller ile Akkuyu Nükleer Santrali’nin yaratacağı olası riskleri düşününce de endişemiz katlanıyor. 

Bu kış şartlarında geçen her saat maalesef gidişatı daha da kötüleştiriyor. Acilen gerekli önlemlerin alınması ve bunların toplumla şeffaf bir biçimde paylaşılması gerekiyor.

Öfkeliyiz

Greenpeace olarak ihmaller sonucunda bugünlerde yaşadığımız kayıplar için öfkeliyiz. Görünen o ki deprem yönetmeliği sadece kağıt üstünde kalmış, riskli olduğu bilinen bölgede inşaat firmalarının büyük çoğunluğu işini düzgün yapmamış, ilgili kamu kurumları gerekli denetimleri tam olarak gerçekleştirmemiş ve riskli olduğu tespit edilen binalara da yeterince müdahale edilmemiş. 

Son yıllarda yetkililer her fırsatta depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuzu dile getirmiş olsa da görünen o ki, yapıldığı iddia edilen tüm hazırlıklar bugün kaybettiğimiz canları korumaya yetmedi. Yaşamın değerinin kârın gerisinde bırakıldığı rant odaklı mevcut sistemin yok ediciliği, açıkça karşımızda duruyor. Görüyoruz ki bugün binlerce canımız alınmayan tedbirler, ikinci plana atılan öncelikler ve asla uygulanmayan düzenlemeler nedeniyle yitip gidiyor. Öfkeliyiz, çünkü bunun önlenebileceğini biliyoruz. 

Bu yaşananlara mecbur değiliz!

Deprem elbette doğal bir olay, onu afet haline getiren ise göz göre göre yapılan hatalar ve yanlış öncelikler. Bu nedenle bu yaşanan felaketin bir dönüm noktası olmasını istiyoruz. Dünyada bu riskle yaşamayı öğrenen toplumlar var. Türkiye neden onlardan biri olmasın? Depremden korunmanın tek gerçek yolu depreme karşı hazırlıklı ve dirençli olmaktan geçiyor. Bu hazırlık bugün yitirdiğimiz canlara karşı bizim sorumluluğumuz. Deprem riski neredeyse tüm coğrafyamızı tehdit ederken, geleceğimiz buna bağlı. 

Başta depremlere ve iklim krizlerine karşı dirençli, doğaya uyumlu yaşam alanlarını sosyal ve ekolojik adalet perspektifiyle oluşturmamız gerekiyor. Yaşam alanlarımızı kâr hırsı ile ya da kısa vadeli kazanımlar ile değil, uzun vadeli planlarla onarmamız, doğayı ve yaşamı önceleyerek yeniden düşünmemiz gerekiyor. Deprem ne kadar gerçekse ona karşı alınabilecek önlemler de bir o kadar gerçek. Benzeri ya da daha büyük bir felaketi yeniden yaşamamak için, bugünden başlayarak kurtarabileceğimiz her bir can için harekete geçmemiz, kentleri sosyal ve ekolojik adalet ekseninde dirençli hale getirmemiz gerekiyor!