Deprem korkusu, bu korkuyu bile bastırabilen “ev sahibim evden çıkarır mı” endişesi, trafik, hava kirliliği, bolca beton, nadiren yeşil alan. Yağmur yağar sel basar, 8 Mart’ta sesini duyurmak istersin otorite biber gazı basar. Kadınsan “o saatte orada ne işin vardır” zaten. 1 Mayıs’ta emeğini kutlamak için kentin meydanına çıkmak istersin; kapalı. Pazara çıkar, arabanı sebze meyveyle doldurursun cüzdanın boşalır. Doğalgaz, elektrik faturası derken kentte yaşamanın bedeli her anlamda gittikçe ağırlaşır. Oysa kentlerde daha adil bir yaşam mümkün. Yalnızca mümkün değil gerekli. Sosyal ve ekolojik adaletin sağlandığı kentler insanca yaşamanın gereği.