Geçtiğimiz Eylül ayından itibaren Avustralya’da kontrol altına alınamayan yangınlar devam ediyor. Kıtayı ele geçiren yangında 23 insanla birlikte milyonlarca canlı hayatını kaybetti. Güneydoğu Avustralya’da 1500 ev ve 2500 bina yıkıldı, 6,3 milyon hektarlık alan yok oldu. Yangının neden olduğu hava kirliliği ise Sydney gibi büyük şehirleri etkisi altına aldı. 

Avustralya’da kontrol altına alınamayan yangınların, Ekim ayından itibaren, koala habitatı ve 350 ikonik keseli hayvanı yok ettiği tahmin ediliyor. Yangınlar, bölgede koalaların üreme alanlarını da yok etmeye başladı. Avustralya’da ilgili birimlerin yaptıkları açıklamalara göre yangınlar, 1994 yılından beri Avustralya’daki en büyük ve ciddi yangınlar olarak ifade ediliyor. 

Avustralya Neden Yanıyor? 

Avustralya’da, kıta ekolojisinin bir sonucu olarak her yıl sıklıkla orman yangınları meydana gelir. Ancak, kontrol altına alınmayan son yangınlar normal değil. Ocak ve Ağustos aylarında, yangınların olduğu bölgede toplam yağış oranı %50’nin altındaydı ve bazı bölgelerde Ocak ve Ağustos aylarında yaşanan kuraklıklar, bugüne kadarki en kurak dönemler olarak kayda geçti. 

İklim krizi, Avustralya’da meydana gelen kontrol altına alınamayan yangınların dönemsel olarak erken başlamasının, daha uzun sürmesinin, yangınların sert geçmesinin ve öngörülemeyen sonuçlarının nedeni. 

İklim krizi, Avustralya’da olağandışı kuraklıkları tetikliyor bu da yangın sezonunu etkiliyor, normal olmayan sonuçları ortaya çıkarıyor. Avustralya’da iklim değişikliği ile yaygın kömüre dayalı enerji üretim politikaları arasındaki bağlantı, yangınları daha tehlikeli bir hale getiriyor. 

İklim Krizi Yaşamı Olağan Dışı Hale Getiriyor

Küresel sıcaklık ortalamalarında sürekli bir artış mevcut. Her 10 yıl bir öncekine göre daha sıcak geçiyor ve şu ana kadarki en sıcak 16 yılın 15’i 21. yüzyılda yaşandı. 

Birleşmiş Milletler’in bir kuruluşu olarak faaliyet gösteren ve bugüne kadar iklim değişikliği konusunda binlerce bilimsel çalışma ve rapor yayınlayan Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin son raporuna göre, 2050 senesine kadar ortalama küresel sıcaklıkların, 1850-1900 periyotlarına göre 1.5 ile 2.3 C arasında değişmesi bekleniyor. 

İklim değişikliği nedeniyle yağışların normal düzeni bozuldu. Yağmur aylarında yağış yoğunluğu artarken bu durum beraberinde sel, toprak kayması, erozyon gibi olayları tetikliyor. 

Devlet ve şirketler sera gazı emisyonlarını azaltım politikalarını hayata geçirmezse içinde bulunduğumuz yüzyılda sıcaklıklar 4 dereceye kadar artabilir. Paris İklim Sözleşmesi’nin derhal hayata geçmesi gereklilik değil, bir zorunluluk. 

Rakamsal ve bilimsel bilgiler artık, iklim değişikliğinin önemsenmediği, bilimsel makalelerde veya devletlerin şirketlerin önemsemediği iklim müzakerelerinde masada kalan bilgiler değil. Ekolojik bir çığrından çıkma süreci içindeyiz. İklim krizi artık sadece bilimsel raporlarda kalan tespitlerin çok ötesinde, hayatımızı etkiliyor.

Geçtiğimiz aylarda, Amazon ormanlarında meydana gelen yangınları konuşuyorduk, bugün Avustralya’yı. Yıllardır, Filipinler’de ve ada ülkelerinde meydana gelen sel felaketlerini izliyoruz, öte yandan Türkiye’de kış gelmiyor, yaz günü fırtınalar çıkıyor, yıllar önce tükettiğimiz gıdaları artık erişimimiz kısıtlı hale geldi. İklim krizi artık öteleyebileceğimiz, görmezden gelebileceğimiz bir konu değil. İklim değişikliğini reddetmenin ve harekete geçmemenin ise bugün insanlığa karşı suçlar arasında sayılması gerektiğine ilişkin tartışmalar yapılıyor. 

Avustralya’da büyük bir yıkıma neden olan kontrol altına alınamayan yangınlar nedeniyle Greenpeace bir kez daha, Başbakan Scott Morrison’a iklim değişikliğini ciddiye alması ve son 4 yıldan beri artış halinde olan sera gazı emisyonlarını azaltmak için acilen harekete geçmesi çağrısında bulunuyor. Bu çağrı, bugün Avustralya nezdinde, tüm dünyaya, devletlere yapılan bir çağrı. İklim krizinin sınırı, ülkesi yok. Bu kriz hepimizi etkiliyor. 

Türkiye Paris Anlaşması’nı Onaylasın

Türkiye, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer alıyor. Ancak Türkiye, Paris Anlaşması kapsamında sunduğu iklim taahhüdünde iddialı bir emisyon azaltımı öngörmüyor. Türkiye’nin bir an önce Paris Anlaşması’nı onaylayarak bu tarihsel işbirliğinden kendini izole etmemesi, iklim taahhütlerini Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin ( IPCC) 1,5 Derece raporu ışığında güncelleyerek kazanan tarafta yerini alması gerekiyor.

Harekete Geç