Taşkömürü Zonguldak ve Bartın için kader mi?

Coğrafya kaderdir lafının bu kadar moda olduğu bir zamanda ben de rahatlıkla taşkömürü Zonguldak’ın kaderidir diyebilirim. Kaynaklar taşkömürünün ülkemizde ilk kez Zonguldak’ta 1843 yılında işletilmeye başladığını söylüyor. Aynı kaynaklar taşkömürü üretimi başlayıncaya kadar bugünkü Zonguldak kentinin bulunduğu yerde sadece iki tomruk iskelesinin bulunduğunu da söylüyorlar. Yani Zonguldak kenti taşkömüründen dolayı var olan bir kent. Başlangıçta yabancılar tarafından işletilen kömür ocakları daha sonra devletleştirilmiş. Üretim arttıkça, çevreden gelen göçlerle ilin nüfusu da hızla artmış. Özellikle taşkömürüne bağlı olarak kurulan Karabük ve Ereğli demir çelik fabrikalarının da yoğun işgücü talebi nedeniyle 1960’lı yıllardan sonra Doğu Karadeniz Bölgesi’nden yoğun göç almış bir il Zonguldak.

Havzada (Zonguldak ve Bartın) 1978 yılında 4,3 milyon ton olan yıllık taşkömürü üretimi, 1995’te 2,2 milyon tona düşmüş. Bu azalış günümüze kadar hızla devam etmiş ve Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından satış için üretilen taşkömürü miktarı 2020 yılında 712 bin 688 tona kadar düşmüştür. Bu satışın çoğu 300 MW gücündeki Çatalağazı Termik Santrali’ne, bir kısmı da demir çelik fabrikalarına yapılmaktadır. Aynı süreçte üretim miktarındaki düşüşle birlikte madenlerde çalışan emekçi sayısı da hızla azalmıştır. Havzada işsizlik sorununun ön plana çıkmaya başladığı dönem 1985 – 1990 yılları arasındaki dönem olmuştur.  1978 yılında devlete ait taşkömürü ocaklarında 86.600 kişi çalışırken, bu rakam 1990’da 68.698’e, 2007’de 12600’e, 2018’de de 7338’e düşmüştür. Yapılan yeni işçi alımlarıyla bu sayı 2020 yılında ancak 9151’e çıkmıştır.  Havzada taşkömürü madenciliği sektöründe çalışanların sayısının toplam havza nüfusuna oranı 1978 yılında yüzde 13’ken, bu oran 1985 yılında yüzde 11,6’ya, 1990 yılında ise yüzde 10,5’e düşmüştür. 2018 yılı itibariyle TTK’nın işlettiği taşkömürü sahalarında çalışanların havzadaki toplam nüfusa oranı %0,9’a kadar düşmüştür.

Bu değişimin ana nedeni 1980’de yürürlüğe girerek ülkeyi serbest piyasa ekonomisine yönlendiren 24 Ocak Kararlarıdır. Bu kararlarla taşkömürü ve doğalgaz ithalatının kolaylaştırılması sonucu yerli taş kömürünün enerji üretimindeki payı azalmıştır. Örneğin 1978 yılında sadece 130 bin ton olan ülkedeki yıllık taşkömürü ithalatı, 1990’da 6 milyon tona çıkmıştır. İthal kömürün maliyetinin daha ucuz olması nedeniyle ve taşkömürü işletmesi zarar ediyor gerekçesiyle taşkömürü havzasındaki yatırımlar azaltılmış, bazı taşkömürü ocakları ya kapatılmış, ya da özel sektöre devredilmiştir.

Adaletsiz Dönüşüm 1: İş Güvenliksiz Madencilik ve Termik Santraller

Yaşanan bu gelişmelerden sonra yörede işsizlik hızla artmıştır. Şehir dışarıya göç vermeye başlarken, işsizlik sorunu da özel veya kaçak kömür ocaklarında düşük ücretli ve işçi güvenliği olmadan sürdürülen maden işletmeciliği ile aşılmaya çalışılmıştır.  Bu dönüşüm; bir taraftan yeni kömür ağaları yaratırken, diğer taraftan güvensiz çalışma koşullarında, düşük ücretli şekilde çalışan ve hayat standardı git gide düşen yoksul kalabalıkların artmasına neden olmuştur.

Şehre bir süre nefes aldıran diğer bir seçenek de daha önce TTK’da çalışmış olanlara veya birinci derece yakınlarına ödenen emekli ücretleridir. Fakat zamanla ölenlerle birlikte bu emeklilik gelirleri de düşmeye başlayınca şehrin tek umudu, madenlerde üretilen taşkömürü miktarını arttırması beklenen termik santraller olmuştur. Bir anda Ereğli, Çatalağzı, Filyos ve Amasra’da projelendirilen 15’i aşkın termik santral yörenin gündemine işsizliği ortadan kaldıracak bir müjde olarak sunulmuştur. Ereğli ve Amasra’daki yöresel tepkiler ile Filyos’ta  bir türlü hayata geçirilemeyen “Filyos Vadisi Projesi” nedeniyle oluşan teknik, toplumsal ve hukuki engeller nedeniyle kurulamayan termik santraller, ne yazık ki Çatalağzı’nda Eren Holding tarafından kolaylıkla hayata geçirilmiştir. Şirket kısa süre içinde toplam gücü 2790 MW olan üç termik santralini çalıştırmaya başlamış, halen de dördüncü ve beşinci termik santrallerini de yapmak için çabalarını sürdürmektedir.

İşin ilginç yanı; Çatalağzı’ndaki termik santrallerin yöredeki kömür ocaklarından sağlanacak taşkömürüyle çalışacağı ve yöredeki madencilik faaliyetlerinin tekrar canlandırılacağı vaadi sayesinde yöre halkının tepkisinin önüne geçilmiş olmasına rağmen,  şirketin termik santrallerle birlikte inşa ettiği liman aracılığıyla kömürü de yurt dışından getirmesi ve kömür çıkarmak için Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndan kiraladığı iki farklı taşkömürü ocağını hiç işletmeden tazminatlarını ödeyerek geri iade etmesi olmuştur.  Aynı şekilde 2009 yılında Amasra’da 2640 MW gücünde iki termik santral kurmak için ÇED başvurusu yapan Hattat Holding de, işsizlikten bunalan ve gençlerini başka şehirlere göndermek zorunda kalan yöre halkının desteğini alabilmek için; kuracağı termik santraller ve işleteceği maden ocaklarında toplam 11 bin kişiye iş vereceğini vaat etmiştir.

Amasra’da termik santral kurulması girişime karşı 2010 yılında kurularak mücadeleye başlayan Bartın Platformu’nun, yöre halkını bu girişimin doğaya, insan sağlığına ve yöre ekonomisine zarar vereceği hakkında bilinçlendirmesi sayesinde yöre halkı bir araya gelerek önemli bir toplumsal mücadele örneği göstermiş ve bu girişimler sayesinde, termik santral ÇED izin süreçleri birkaç kez idare veya mahkeme kararıyla iptal edilmiştir. Buna rağmen Hattat Holding 2019 yılında Amasra’da aynı yerde, yapmak istediği termik santralin adını üçüncü kez değiştirip yine ÇED başvurusunda bulunarak, şu an bakanlıkta durdurulmuş olan yeni ÇED sürecini başlatmıştır. Burada da termikçi şirketin Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndan 2005 yılında rödovansla kiraladığı taşkömürü sahasından, aradan geçen 16 yıla rağmen bir kilogram dahi kömür çıkartmamış olması ve aynı yerde bir liman inşa etmek için çalışmalar yapıyor olması, Bartın-Amasra halkının Çatalağzı’na benzememek için gösterdiği direncin önemini arttırmaktadır. Çünkü Covid-19 salgını sürecinden vaka ve ölüm oranlarıyla büyükşehirlerle yarışan Zonguldak’ta salgının etkisini bu kadar şiddetli göstermesinin nedeni olarak yöredeki kömür madenleri ve Çatalağzı’ndaki termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliği olarak gösterilmiştir.

Bu anlatılanlardan kısaca akılda kalması gereken; Zonguldak yöresindeki taşkömürü madenciliği 1980 sonrası neoliberal politikalar nedeniyle tasfiye olurken, yöre ekonomisindeki dönüşümün; yine özel veya kaçak maden ocaklarında daha kötü koşullardaki çalışma koşullarına mecbur kalınan maden işçiliğinin getirdiği “sürdürülebilir” yoksulluk ve ithal kömüre dayanacak şekilde kurgulanan doğa, insanın sağlığı ve yöre ekonomisi üzerinde olumsuz etkilere yol açacak termik santraller aracılığıyla sağlanmaya çalışıldığıdır. Yani Zonguldak’ta yaşanan dönüşüm gençleri göçe zorlayan, kalanları yoksulluğa mahkum eden, yöreyi daha da geriye götüren haksız ve adaletsiz bir dönüşümdür.

Adaletsiz Dönüşüm 2: Filyos Vadisi Projesi

Aslında Zonguldak havzasında tasfiye edilmekte olan taşkömürü madenciliğinin yerine yöre ekonomisini ayakta tutmak için doksanlı yıllarda geliştirilen, fakat aradan geçen onca yıla rağmen hayata geçirilemeyen  “Filyos Vadisi Projesi” nin de başlangıçta adil dönüşümü hedeflediği söylenebilir. Filyos Vadisi Projesi 1990 yılında Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’na yaptırılan “Türkiye Cumhuriyeti Filyos Limanı Geliştirme Projesi”ne dayanmaktadır. Bu proje; konteynerleşmenin yıllık %7’lik bir büyüme gerçekleştirdiği öngörüsüyle konteynerle taşınabilecek kargolar dışında, demir cevheri, demir ve çelik üretimi, cevher, kömür ve kok, petrol ve türevleri, demir ve çelik ihracatı ve ithalatını da içeren bir proje olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bu projenin mevcut halinin adil dönüşüme dönük bir proje olduğunu söylemek çok güçtür. Çünkü bu projeyle; tersane, termik santral, çimento ve toprak sanayi, demir çelik tesisi, serbest bölge, endüstri bölgesi, organize sanayi bölgesi, LPG depolama tesisleri, petrokimya tesisi, petrol ve petrol ürünleri depolama tesisi, ağaç ve orman ürünleri, refrakter tuğla sanayi, kömür-cevher stok alanı ve depolama tesisleri, kül atım sahası gibi birbiriyle ilgisiz ve 40-50 yıl öncesinde kalmış tesislerin yapılması söz konusudur. Bu proje için seçilen yatırımların çoğunun ağır sanayi tesisleri olduğu ve bunca yıl ağır sanayiden uzak kalmış olduğu için korunarak bugüne kadar bozulmadan gelmiş olan yöredeki farklı ekosistemlerin ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olacağı çok açıktır. Bu nedenle Filyos Vadisi Projesi’nin adil dönüşüm kapsamında yeniden planlanması ve çevreye yoğun zarar verecek ağır sanayi tesisleri yerine, yöreye ve günümüz teknolojisine uygun yatırımların tercih edildiği bir projeye dönüştürülmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda 2017’de Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından Çaycuma’da düzenlenen “Filyos Vadisi Projesi Sempozyumu”nda yörede önceliğin; yenilenebilir enerji santrali üretim tesisi ve orman ürünleri sanayi tesislerine verilmesini önermiştik. Orada; “Günümüzde enerji üretiminde kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar yerine rüzgar, güneş, biyokütle vb. yenilebilir enerji üretim yöntemleri tercih edilmektedir. Filyos Vadisi bu yenilenebilir enerji santrallerinin üretiminin yapıldığı bir şantiyeye dönüştürülebilir. Yenilenebilir enerji santralleri hem Türkiye’de, hem de komşu ülkelerde büyük bir potansiyele sahiptir. Bölge ülkelerinde inşa edilecek yenilebilir enerji santrallerinin üretimi Filyos vadisinde yapılabilir. Böylelikle Zonguldak havzası daha önce taşkömürü üreterek ülke enerji üretimine verdiği katkıyı bu sefer farklı bir şekilde de olsa sürdürebilecektir. Batı Karadeniz Bölümü’nün ormanlar ve ormancılık üretimi bakımından çok zengin olduğu bilinmektedir. Bu zenginliğe rağmen bu yöreden mobilya üretimi alanında uluslararası nitelikte bir markanın çıkmamış olması düşündürücüdür. Devlet, Filyos Vadisi Projesi kapsamında ağır sanayi tesislerini teşvik etmek yerine, orman ürünleri sanayini teşvik ederek, yörede üretilen odun ve odun dışı orman ürünlerinin yine yörede değerlendirilmesini ve markalaşmasını sağlayabilir. Böylece hem yöredeki istihdam sorunu çözülebilir, hem de yöre kalkınması adil bir şekilde sağlanabilir.” ifadelerini kullanmıştık. Bu önerilerimize kulak verilmesini hala bekliyoruz.

Sonuç

Yörede özel sektöre devredilerek ya da kaçak olarak yeni kömür projeleri planlayarak, ağır sanayi tesisleri ve yeni termik santraller kurmayla, ne yazık ki yeni istihdamın yaratılması sağlanamıyor. Aksine, toplumsal dönüşümü ya geri götürüyor ya da adil bir dönüşümü erteleyerek, yöre halkının daha iyi yaşam koşullarına kavuşmasını geciktiriyor. Oysa yörede acil bir şekilde adil bir dönüşüme gereksinim var.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’na (ITUC) göre “Adil Dönüşüm”; “Yeşil ve onurlu bir istihdamı içeren, emisyonların net sıfır olduğu, yoksulluğun kökünün kurutulduğu ve toplulukların sağlam ve dayanıklı halde olduğu bir geleceğin önünü açan planları, politikaları ve yatırımları üreten ekonomi çapındaki bir süreç” olarak tanımlanıyor. Zonguldak yöresi için gerekli olan da kömürden yine kömüre ve termik santrale geçerek yöreyi daha da geri götürecek haksız bir dönüşüm değil, yöre halkını sağlam ve dayanıklı hale getirecek, yoksulluğun kökünü kurutacak, doğaya ve insan sağlığına zarar vermeyecek bir dönüşümdür.


Kaynaklar

  • Atmiş, E. 2016. Yerelde Dikkate Değer Bir Örnek: Bartın Platformu’nun Termiksiz Yaşam Mücadelesi. Değişen Karadenizi Anlamak Kitabı. Ed: Deniz Yıldırım ve Evren Haspolat. Phoenix Yayınları. S: 501-522. Ankara
  • Atmiş, E., 2017. Filyos Vadisi’nde Çevre ve Orman. Ekonomik ve Ekolojik Sürdürülebilirlik Açısından Filyos Vadisi Projesi Sempozyumu. (Edit: K. Coşgun, A. Öztürk, YA Kırbıyık). ZOKEV Yayını. S:39-46. Zonguldak
  • CAN Europe, 2019. İklim Dostu Bir Ekonomiye Adil Dönüşüm Nasıl Gerçekleşebilir? Fosil yakıt merkezli enerji üretiminden düşük karbonluya adil geçişin örneklerle açıklaması. Europe Climate Action Network yayını. Bilgilendirme Raporu. Aralık 2019
  • Müftüoğlu, B. G. ve Taniş, B, 2010. 21. Yüzyılda Zonguldak Maden İşletmelerinde Çalışma Hayatı: Bir Kesit-Tek Gerçek. Çalışma ve Toplum, 2010 (2): 185-216
  • TTK, 2018. Türkiye Taşkömürü Kurumu 2018 Faaliyet Raporu. TTK Yayını. 81 S. Zonguldak
  • TTK, 2020. Türkiye Taşkömürü Kurumu 2020 Faaliyet Raporu. TTK Yayını. 105 S. Zonguldak

Prof. Dr. Erdoğan Atmış Kimdir??

1970 yılında Trabzon’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı kentte 1987 yılında tamamladı. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü’nden 1992 yılında mezun oldu. Aynı üniversitede Ormancılık Politikası programında hazırladığı yüksek lisans tezini 1995, doktora tezini 1998 yılında tamamladı. Meslek hayatına 1994 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Ormancılık Politikası Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak başladı. 1999 yılında aynı ana bilim dalında yardımcı doçent ve 2007 yılında doçent oldu. Orman Fakültesi’nin 2008 yılında kurulan Bartın Üniversitesine bağlanmasından sonra bu üniversitenin kadrosuna katıldı. Görevini bu üniversite 2013 yılından beri profesör olarak sürdürmektedir.