2019’dan bu yana İzmir ve Adana’daki saha araştırmalarımızda ortaya çıkan illegal yollarla ülkemize getirilmiş devasa çöp yığını görüntülerinin de etkisiyle “Türkiye Plastik Çöplüğü Olmasın” dedik ve yüzbinlerce imza ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na seslendik.
18 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğle plastik atık ithalatı yasaklandı. Bu, dünyanın gözünü şaşkınlık ve hayranlıkla Türkiye’ye çevirdiği radikal bir karardı. Tüm bu olumlu değişim, Greenpeace mücadelesi ve ona destek veren 180 bini aşkın kişi sayesinde gerçekleşti.
Bundan sonra yapılması gerekenleri dile getirdik, nihayet Türkiye Sıfır Atık hedefinde çok somut ve olumlu bir adım attı ancak yapılması gereken geri dönüşüm firmalarının yerel yönetimlerle daha yakın çalışması ve atık toplamaya, ayrıştırmaya ağırlık vermesi dedik. Çünkü bu zamana kadar yerel atık için hiçbir sorumluluk almayan sektör elini taşın altına koymalıydı.
İyi niyetlerimizi sürdürdük ancak çevre ve insan sağlığı için sektörden karşılık alamadık.
Bunun yerine 18 Mayıs yasağını takiben 45 günlük geçiş süresince sektör tarafından kapalı kapılar ardında hiçbir STK’nın görüşü alınmadan, ne kadar yurtdışı atığına ihtiyacımızın olduğu, petrokimya kartellerinin kazandığı, yerel atığın olmadığı gibi söylemlerle büyük propaganda çalışmaları yapıldı.
Bu arada sektör yıllık 3 ile 5 milyon ton sadece plastik ambalaj ürettiğimizi, dünya ve Türkiye büyük bir plastik kirliliği ile boğuşurken bir gurur unsuru olarak göğsünü gere gere söylerken, bir taraftan da bu kadar atık içinde hammadde yok dedi. Petrokimya kartelleri kazanacak dedi ancak nihai çözümün Sıfır Atık’ta öncelikle plastik atık oluşturmamak, oluştuğu halde geri dönüşüm çözümüne başvurmak olduğuna kulaklarını tıkadı. Oluşan tüm atığın geri dönüşemediğini de bu denkleme eklemek gerek. Tüm bunların yanı sıra denetim mekanizmaları ile atık ithalatı kontrol edilecek denildi. Zaten denetimle atık ithalatı çözülür demek, bugüne kadar yapılan yasadışı faaliyetleri sektör olarak kabul etmek ve kontrol edilebilirliğin mümkün olmadığını doğrulamak..
Denetimler 2019 İzmir Kemalpaşa vakasından bu yana hayli arttı. Adana’da neredeyse her 5 firmadan 1’i faaliyetten men edildi. 2020’de Avrupa’nın yaklaşık her 4 atığından birini yani 659 bin ton plastik atığını alan Türkiye için gelen atıkların tek tek kontrol edilebilmesi mümkün değil ve nihai çözüme hizmet etmiyor. Bu işin kontrol ve denetimle sonunun gelmeyeceğini herkes gördü, dünya biliyor ama sektör hala direniyor.
Maalesef 45 günlük geçiş sürecindeki propaganda çalışmaları yerini buldu; Ticaret Bakanlığı yasağın resmi olarak yürürlüğe girdiği 2 Temmuz tarihinin ardından yine uluslararası mecrada bile U dönüşü olarak nitelendirilen 180 derecelik bir dönüş yaptı, bir hafta içinde, karar daha uygulanmaya başlanmadan polietilen plastik atık yasağını geri çekti.
Yasaktan U dönüşü yapılır ancak çevre etkisinden ve insan sağlığından U dönüşü yapılamaz.
Çevre ve Şehircilik Bakanı 2020’de “hedefimiz sıfır atık ithalatı” sözü verdi; bu sözün gereklilikleri kapsamında çevre ve insan sağlığının her şeyin önünde olduğunu biliyoruz. Ticaret Bakanlığı’nın tebliğinin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 16 Temmuz tarihli genelgesinde, kurallar bir kere daha şekillendi. Bu aşamada getirilecek atıkların 99% saflık seviyesi (%1 oranda kontamine olmuş atıklar) korunması şartı sabit ve bu kısmı önemli bir gelişme. Sahada bunun nasıl olacağını, denetimin etkinliğini verilerden göreceğiz ve araştırmalarımızla takip edeceğiz.
Ancak yine belirtmekte fayda var, nihai çözüm Türkiye’nin kendi atığını değerlendirmesinden geçiyor. Küresel plastik kirliliği sorununda atık akışı bu şekilde devam etmeyecek, her ülke uluslararası bağlayıcı anlaşmalar çerçevesinde kendi atığının sorumluluğunu üstlenecek. Biz de plastik atık ithalatı, sıfır atık çerçevesinde tamamen yasaklanana kadar mücadelemize devam edeceğiz.