Türkiye, Mısır’da devam eden COP27 Küresel İklim Zirvesi’nde, 2030 yılına ilişkin Ulusal Katkı Beyanını açıkladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yaptığı açıklamaya göre Türkiye, sera gazı emisyonlarında fiilen artışa devam ederek, 2030 itibarıyla %41 oranında artıştan azaltım gerçekleştirecek. 2030 itibarıyla emisyon azaltımı olmayacak, mevcut şartlarda gerçekleşecek artıştan 500 milyon tonluk bir azaltıma gidilecek. Emisyonlar artmaya devam edecek, 2038’de ise zirve noktasına çıkacak.

Bu, bir iklim hedefi değil. Bu, bir iklim eylemi değil.

Bu, Türkiye’nin toplum sağlığını yok eden ve ulusal bütçe üzerinde dev bir yük oluşturan kömürden elektrik üretimine devam anlamına geliyor. Kömürden çıkışın veya kademeli azaltımın esamesi okunmuyor. Böylece Türkiye’nin “Ulusal Katkı Beyanı”, hava, toprak ve su kirliliği, kanser başta olmak üzere sağlık sorunları, kömür madencileri için ölüm riski,  santral çalışanları ve yine madenciler için meslek hastalıkları, tırmanacak ekonomik daralma ve tüm toplum için erken ölüm anlamına gelen sisteme devam kararı oluyor.

Açıklanan karar, iklim krizine sebep olan sera gazı emisyonları yararına, kontrollü bir artış planlaması. Dolayısıyla, bu “katkı”, sera gazı artışına sebep olan sektörlere ve elbette en başta fosil yakıt endüstrisine yapılmış durumda. Bu beyan, başta kömür olmak üzere yeni fosil yakıt yatırımlarının süreceği, enerji dönüşümü için gereken somut ve uygulanabilir adımların gündemde olmadığı anlamına geliyor. Bu beyan ile, Türkiye, küresel olarak çökmekte olan fosil yakıt ekonomisinde ısrar edeceğini ilan etmiş oluyor.

Bu beyan ile, Türkiye, yurttaşlarını, yenilenebilir enerjiye geçiş sağlayacak sistemsel dönüşümün ekonomik ve toplumsal faydalarından mahrum bırakacağını ilan ediyor. Hali hazırda oranı yüzde 78 olan olan petrol, kömür ve gaz ithalatına devam anlamına geliyor. Güneş ve rüzgar enerjisi, kömürden 5 kat daha yüksek istihdam potansiyeli barındırıyor. Açıklanan katkı beyanı ile Türkiye, 2030’a kadar güneş enerjisinde 71 bin, rüzgar enerjisinde 141 bin ek istihdama [1] sırt dönmüş oluyor.

Bu beyan, fosil yakıt ekonomisinin yarattığı sağlık maliyetlerinin yükseleceği anlamına geliyor. 2019 yılında Türkiye’de işletmede olan 100 MW üstü kurulu güce sahip kömürlü santrallerden kaynaklanan emisyonların, ülke bütçesinde 5,88 milyar Euro sağlık maliyetine neden olduğu hesaplanıyor. [2] Bu 2019’daki tüm sağlık harcamalarının yüzde 27’sini oluşturuyor. Döviz baskısının giderek yükseldiği günümüz Türkiye ekonomisinde, bu beyan daha da artacak sağlık maliyetleri anlamına geliyor.

Açıklanan bu Ulusal Katkı Beyanı, bakanlığın iklim krizinin ciddiyetini anlayamadığını ortaya koyuyor. Bu beyan, ekonominin, toplumsal refahın, can güvenliğinin, toplum, çevre ve hayvan sağlığının, sektörlerin üretim gücünün ve ulusal kendine yeterliliğin daha da zayıfladığı bir gelecek anlamına geliyor.

Bu karanlık tabloyu, ancak kömürden çıkış ve yeşil adil dönüşüm politikalarıyla engelleyebiliriz.


[1] Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFİA)
[2] Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL)