Bizler seçim gündemiyle yoğun olarak meşgulken Dünya Meteoroloji Örgütü önemli bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya göre Temmuz ayı sonuna kadar %60 ihtimalle, Eylül ayı sonuna kadar ise %80 ihtimalle El Niño hava olayı gerçekleşecek. Öncelikle şunu söyleyelim El Niño, orta ve doğu tropikal Pasifik Okyanusu’ndaki okyanus yüzey sıcaklıklarının ısınmasıyla ilişkili, doğal olarak oluşan bir iklim modelidir. Ortalama olarak her iki ila yedi yılda bir ortaya çıkar ve genellikle dokuz ila 12 ay sürer. El Niño’nun tam tersi ise La Niña olarak bilinir ve soğumaya işaret eder. Son yıllarda etkileri süren La Niña yerini bu yıl El Niño’ya yani ısınmaya bırakacak gibi görünüyor.
WMO’nun uyarısına göre El Niño olayları tipik olarak güney Güney Amerika, ABD’nin güneyi, Afrika Boynuzu ve Orta Asya’nın bazı bölgelerinde artan yağışlarla ilişkilendirilir. Buna karşılık, El Niño ayrıca Avustralya, Endonezya ve Güney Asya’nın bazı bölgelerinde ciddi kuraklıklara neden olabilir. Boreal yazı boyunca El Niño’nun ılık suyu, Orta/Doğu Pasifik Okyanusu’ndaki kasırgaları körükleyebilirken, Atlantik Havzasında kasırga oluşumunu engelleyebilir. Görüldüğü üzere El Niño gezegenin farklı yerlerinde farklı sonuçlar ortaya çıkarsa da kesin olan bir şey var ki El Niño iklim değişikliğine de bağlı olarak aşırı hava olaylarının oluşma sayısını ve sıklığını artırıyor ve önümüzdeki iki yıl küresel sıcaklıklarda önemli artışlar bekleniyor.
Son yıllarda Türkiye’de aşırı hava olayları artış eğilimi gösteriyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün konuyla ilgili raporuna göre 2022 yılında 1030 aşırı hava olayı yaşandı. Bu bir yılda yaşanan en yüksek olay sayısı. Aşırı hava olayları son yirmi yılda artıyor. 2022 yılı içerisinde oluşan bu aşırı hava olaylarının büyük çoğunluğu %33.6 ile şiddetli yağışlardı. Bu değeri % 21.4 ile fırtına, % 18.5 ile dolu, %11.7 ile kar takip etti. Diğer aşırı olaylar %4.1 yıldırım düşmesi, %2.7 heyelan, %2.5 don, %2.1 çığ, %1.9 hortum, % 0.9 orman yangını, % 0,3 sis, % 0.2 kum fırtınası şeklinde gerçekleşti. Aşırı yağışlar heyelan ve toprak kaymasını, aşırı sıcaklar ise yangınları ve kuraklığı arttırdı. 2023 yılı da pek farklı gitmiyor, birçok ilden sel, kuraklık, dolu gibi haberler gelmeye devam ediyor. Yaz mevsiminin yaklaşması ve sıcakların artması ile de her yıl canımızı yakan orman yangını riski de giderek artıyor. El Niño ile birlikte küresel sıcaklıklarda beklenen artış tüm bu meteorolojik olayların afet seviyesine çıkması ihtimalini beraberinde getiriyor. Bir kez daha önlem almamız için alarm zili çalıyor.
Gezegenin doğal döngüleri insan kaynaklı iklim değişikliği ile birleşince aşırı hava olaylarının ölçeği ve şiddeti büyük ölçüde artıyor. Atmosferdeki sera gazı konsantrasyonları dengelenip azaltılana kadar da bu artış devam edecek. Çözüm ise bilime kulak vererek, olası olaylara karşı bugünden önlemler almak ve zarar görebilirlik düzeyimizi azaltmak. İklim krizine bağlı bu olayların gerçekleşme ihtimalinin azaltılması için, 2050 yılına kadar küresel çapta emisyonların net sıfır seviyesine inmesi şart. Türkiye’nin ise 2030 yılında kendine %35 emisyon azaltma hedefi koyması ve bu konuda hemen harekete geçmesi gerekiyor.
Harekete geçilmediği, gerekli önlemlerin alınmadığı durumlarda neler yaşanabileceğini hala kanayan yaramız deprem bölgesi üzerinden anlamaya çalışabiliriz. Buraya kadar sözü edilenler bizi oldukça önemli bir konuda uyarıyor. Hem Türkiye hem de Dünya her geçen gün aşırı hava olaylarına daha fazla maruz kalıyor. Ve bu maruziyet arttıkça zarar görebilirliğimiz de önemli ölçüde artıyor.
Depremin olduğu ilk andan beridir yapılması gerekenler zamanında yapılmadığı, gerekli önlemler zamanında alınmadığı için yaşadığımız yıkımın boyutunun arttığını görüyor ve biliyoruz. Oysa bilimin ışığında, rantçı uygulamaları bir kenara bırakarak, yaşamı ön plana alarak afetlere dirençli hale getirilebilecek kentlerde kayıplarımız çok daha az olabilirdi. Ama olmadı. Yine depremin ilk anından beri gerek kontrolsüz ve aceleci enkaz kaldırma sürecinin yarattığı çevresel ve insani risklere karşı, gerek konteyner ve çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan binlerce insanın su, gıda ve sağlık hizmetlerine erişimi açısından zorlu yaşam koşulları hakkında uyarılarımızı yaptık. Şimdi bir kez daha sivil toplum sorumluluğu ile uyarıyoruz. Yukarıda sözü geçen aşırı hava olayları sadece birer ihtimal değil, her biri tıpkı deprem gibi bugün önlem alınması gereken doğa olayları. İklim adaletini sağlamamız, zarar görebilirliğimizi azaltmamız gerekiyor.
Depremin üstünden geçen 3 ayda birkaç kez konteyner ve çadır alanlarını sel bastı, insanlar bir kez daha zarar gördü. Oysa yerleşim bölgelerinin seçiminde sel ve su baskınları riskleri göz önüne alınabilir, seçilen korunaklı alanların etrafında doğru drenaj uygulamaları ile riskler azaltılabilirdi.
Depremden etkilenen bölgelerdeki illerin sıcaklık artışları oldukça kritik. Aşağıda da görülebileceği gibi 16-17 Mayıs tarihlerinde önceki günlere kıyasla 4-6 derecelik artışlar söz konusu. Özellikle yaşam alanlarının büyük çoğunluğu hasar gören Hatay gibi illerde insanlar zorunlu olarak konteyner ve çadırlarda kalıyorlar. Konteyner ve çadır gibi konaklama çözümleri geçici çözümler oldukları için genellikle herhangi bir yalıtım özelliğine sahip değiller. Bu nedenle sıcaktan daha çok etkilenmeye açıklar. Yaz güneşinin altında hava sıcaklığının 40°C’ye ulaştığı günlerde konteyner ve çadırlarda yaşayanlar sıcaklardan doğrudan etkilenecekler. Bölgede yaz sıcaklarının etkisinin artması özellikle salgın hastalıklara neden olabilecek vektör riskinin arttığının da bir kez daha altını çizelim. Bölgede hijyen ve temizlik koşullarının sağlanması, içme ve kullanma suyu arzının yeterli miktarda, sürekli ve tamamen ücretsiz olarak sağlanması, gerekli noktalarda gölge alan sayısının artırılması çok kritik.
Henüz yaz mevsiminin başında olduğumuzu ve yukarıda da söz ettiğimiz üzere El Niño etkisiyle bu dönemde başta sıcak dalgaları olmak üzere aşırı hava olaylarının yaşanma ihtimalini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Başta deprem bölgesinde olmak üzere aşırı hava olaylarına karşı kısa, orta ve uzun vadeli planlamaların acilen konunun uzmanlarıyla birlikte yapılması, ve vakit kaybetmeden gerekli önlemlerin alınması lazım. Kaybedecek ne bir anımız ne de bir canımız daha kalmadı.