Kuraklıklar ve yangınlar tesadüfen yaşanmıyor. İklim krizini derinleştiren unsurlar ortada. Peki ne yapmalı?
Yaz mevsiminden manzaralar denince, deniz ya da göl kenarında geçirilen bir gün, yeşillikler içinde bir piknik, açık havada sevdiklerimizle olmak gibi karelerin aklımıza geldiği yıllar, eski ve hatırlaması zor anılara dönüştü.
Son yıllarda yaz mevsimi, yaşadığımız sosyal ve ekonomik sorunlara ilave olarak ekolojik krizlerle yakından yüzleştiğimiz dönemler halini aldı. Bu yıl da pek farklı geçmiyor. Kelimenin tam anlamıyla kavurucu bir yaz yaşıyoruz. Kuraklık ve yangınlar korkunç boyutlara ulaştı. Öyle ki, sosyal medya uygulamalarına her girişimizde ya da haber platformlarına her baktığımızda onlarca ili etkileyen yangın ve kuraklık haberleriyle karşılaşır hale geldik.
Elbette bunlar tesadüfen yaşanmıyor ve gündemimize de ilk kez girmiyor. Tarımda, madencilikte aşırı su kullanımının kuraklık baskısını artırdığı ya da fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi gibi yoğun karbon salımına neden olan sektörlerin iklim krizini derinleştirdiğini yıllardan beri biliyoruz. Bu yazıda da mevcut durumu yaratan bu sorunları kısaca ele almak ve zaten bilinen çözümleri yeniden hatırlatmak istiyoruz.
Kuraklık günlük yaşamı etkiliyor
Yavaş ilerleyen ancak etkisi çok derinden hissedilen bir meteorolojik afet olan kuraklığı bugüne kadar genellikle tarımsal boyutuyla dikkate alıyorduk. Günlük yaşamı etkileyen su kesintileri, uzun bir süredir bölgesel ve geçici olarak yaşanıyordu. Bu yaz bu durum da bir kez daha değişti. İzmir’in yoğun su kullanımı olan beş bölgesinde planlı ve dönüşümlü olarak su kesintileri uygulanıyor. İZSU tarafından yapılan açıklamada küresel iklim krizine bağlı olarak yaşanan kuraklık ve azalan su kaynaklarına dikkat çekiliyor.1 Çeşme de ise durum daha vahim, ilçeye su sağlayan Kutlu Aktaş Barajı’ndaki su doluluk oranının yüzde 5’in altına düşmesi nedeniyle her gece 10 saatlik kesintiler yapılıyor.2

Sadece İzmir değil, benzer haberler Edirne, Hatay ve Muğla gibi bazı iller ve bu illerdeki ilçeler için de yapılıyor.
Yangınlar ormanları kül ediyor, canları yaşamdan koparıyor
Kuraklık derinleşirken orman yangınları da buna bağlı olarak hızlanıyor. OGM’in 11 Ağustos’ta sosyal medya hesabından yaptığı açıklamaya göre bu yıl OGM tarafından 5 binden fazla yangına müdahale edilmiş. Bu yangınların büyük çoğunluğu hızlı müdahale ile söndürülmüş, 20 tanesi ise büyüyerek daha fazla alana zarar vermiş.3

Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi (EFFIS)’a göre de, Türkiye’de 2025 yılı içerisinde 13 Ağustos tarihine kadar, 30 hektar ve üzeri alanı etkileyen 184 yangın çıkmış.4 Yukarıdaki tablodan yıllık bazda çıkan yangın sayıları ve yanan alan miktarları görülebilir. Ayrıca yangınların çıkış sebeplerine ve ormanların tahribatına ilişkin önemli verilere, Türkiye’deki ormancılık istatistiklerinin anlamını değerlendirdiğimiz blog yazımızdan da erişilebilir.5
Sayılar elbette bize çok önemli şeyler anlatıyor. Ama istatistiklerin ötesine geçmek ve yaşanan her bir olayda hissedilen çaresizlik ve acıyı dikkate almak gerekiyor. Kaybettiğimiz canların geri gelmeyecek olduğunu bilmek ise elbette üzüntümüzü daha da derinleştiriyor.
Yangınlar ya da kuraklık elbette sadece ülkemizde yaşanmıyor. Özellikle Akdeniz havzasında yer alan ülkelerin çoğu bizimle benzer sorunlarla yüzleşiyor. Amazonlardan Kanada’ya dünyanın farklı bölgelerinde afetler ya insan eliyle başlıyor ya da insan faaliyetleri sonucunda hızlanıyor ve birer felaket haline geliyor.
Tüm bunlar neden yaşanıyor?
Baştan söyleyelim; bu felaketleri, kirleten sektörlerin neden olduğu iklim krizi körüklüyor. Fosil yakıt kullanımından vazgeçilmemesi, madencilik gibi ormanları ve su varlıklarını yok eden faaliyetlerin giderek hızlanması geri dönüşü zor bir tahribat yaratıyor. Tüm bu tahribat yangınları daha büyük hale getiriyor, yayılma hızını artırıyor, olağanüstü kuraklıklar ve rekor kıran sıcak dalgaları gibi aşırı hava olayları yoluyla hem doğrudan günlük yaşamı etkiliyor hem de yangın sezonunu uzatıyor. 2023 yılında Kaliforniya özelinde yapılan bir araştırmada, araştırmacılar son yarım yüzyılda gözlemlenen yanmış alanlardaki artışın neredeyse tamamının insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklandığı sonucuna varmışlardır.6
Ancak elbette bu tespit bize suçu iklimin kendisine atma imkanı vermiyor. Ne de olsa yangın iklim değişikliği eliyle başlamıyor.7 Son 10 yılda yangınların sadece %13’ü doğal sebeplere başladı. Kalan %87’lik kısım ise ihmal ve dikkatsizlik, kasıt, kaza gibi doğrudan insan faaliyetleri ile bilinmeyen nedenlerden kaynaklandı.8 Bu sayılar da gösteriyor ki, ormanların yanmasına sebep olanlar da, su varlıklarını yok edenler de, iklim krizini derinleştirenler de yine biz insanların arasından çıkıyor.
Ne yapmalı?
En başta kuraklığı derinleştiren, sıcak dalgalarının sayısını ve sıklığını artıran, yangınları körükleyen iklim krizine neden olan fosil yakıtlardan aşamalı olarak çıkmamız gerekiyor. Petrol, kömür ve gaz yakmaya devam etmek hem su varlığımızı tehdit ediyor hem de iklim krizini körükleyerek bizi kavurucu bir geleceğe sürüklüyor. Bu konuda bir örnek, 2016 yılında Greenpeace Uluslararası tarafından yapılan bir araştırma. Buna göre, 500 MW’lık bir kömürlü termik santral açık devre soğutma kullandığında kabaca her üç dakikada bir, olimpik bir yüzme havuzunu boşaltacak kadar su çekiyor.
Sıcak dalgaları ve rekor kıran orman yangınları evlerimizi, geçim kaynaklarımızı ve sağlığımızı tehdit etmeye devam ederken, fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırmak için uzak zaman çizelgelerini artık göze alamayız. Hükümetler yeni fosil yakıt projelerine izin vermeyi durdurmak için hemen harekete geçmeli ve bu süreçte toplulukları ve işçileri korumak için adil bir geçişe yatırım yapmalıdır.
Sadece fosil yakıtlar da değil elbette, kirleten sektörlerin başında gelen madenciliğin kontrol altına alınması konusunda da atılması gereken adımlar var. Ama biz tam tersi bir yönde gidiyoruz. Temmuz 2025’te yürürlüğe giren 7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, madencilik ve enerji yatırımlarına “süper izin” getirerek ÇED süreçlerini hızlandırdı, zeytinlik, mera ve orman alanlarını madenciliğe açtı. Bu düzenleme, madencilik faaliyetlerinin su tüketimini ve ormansızlaşmayı artırma riski taşıyor; dahası orman ve doğal alan kaybı su döngüsünü, yeraltı sularını ve ekosistem dengesini de olumsuz etkileyecektir.
Burada geçmişten ama çok iyi bildiğimiz bir örneği hatırlayalım, Kazdağları’ndaki Kirazlı altın madeni projesinde yaklaşık 201 hektarlık ormanlık alanda 69.600 ile 115.992 arasında ağaç kesilmişti.9 Bu sayıyı daha çok hesaplayan kaynaklar olduğunu da unutmayalım. Eğer proje tam kapasiteyle hayata geçseydi, ÇED raporunda belirtilen verilere göre ilk iki yıl boyunca yılda ortalama 463.000 m³, sonraki yıllarda ise yılda 250.000 m³ su kullanılacak; işletme süresince toplam su tüketimi yaklaşık 2 milyon m³ olacaktı.10 Bu miktar yerel ekosistemler ve tarımsal üretim üzerinde ciddi baskı yaratma potansiyeline sahipti. Söz konusu yasa değişikliği ile bunun gibi projelerle daha sık karşılaşacağımızı öngörebiliriz. Bu nedenle madencilik faaliyetlerine yönelik bakış açısının maddi kazancı değil, sosyal ve ekolojik faydayı gözetecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Bir de daha ivedilikle yapılabilecekler var tabii. Öncelikle bilimsel temellere dayanan önlemler ve hızlı müdahale konusunda ülkece daha da hazırlıklı hale gelmeliyiz. Aşırı ve yanlış su kullanan, ormanlık alanları tehdit eden faaliyetlerin durdurulması; müdahale konusunda da merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında görev yetki ve sorumluluk sınırlarına takılmayan tam bir işbirliği gerekiyor. Özellikle yerleşim alanları ile ormanlık alanların kesiştiği noktalarda bir arada uyum içerisinde çalışmak hayati önem taşıyor.
Her durumda iklim krizinin burada ve şimdi yaşandığını unutmamak ve buna göre önlem almak gerekiyor. Bunu da sadece vatandaşlardan talep etmek yeterli değil, elbette ormanlık alanlarda ateş yakılmasın, izmarit atılmasın, piknik yapılmasın. Ama aynı şekilde, örneğin elektrik nakil hatları da artık bir tehdit oluşturmasın. Sorumluluğu olan tüm işletme ve kurumlar gerekli önlemleri alsın, müdahale konusunda da tam bir uyum ve işbirliği sağlansın. Kaybettiklerimiz, her birimizin canı.
Destek ver
Kampanyaları yürütürken bağımsızlık ilkemiz ışığında hiçbir şirket veya hükümetten destek kabul etmiyor, senin gibi bireylerin destekleriyle çalışıyoruz. Sen de arkamızdaki güç olmak istersen tıkla.
1- https://www.izsu.gov.tr/tr/Haberler/bes-bolgede-planli-ve-donusumlu-su-kesintisi-yapilacak/16068. Erişim tarihi: 13.08.2025
2- https://www.izsu.gov.tr/tr/PlanliKesintiDetay/544. Erişim tarihi: 13.08.2025
3- https://www.instagram.com/ogmgovtr/p/DNOfd9MMFel/. Erişim tarihi: 13.08.2025
4- https://forest-fire.emergency.copernicus.eu/apps/effis.statistics/estimates. Erişim tarihi: 13.08.2025
5- https://www.greenpeace.org/turkey/blog/turkiyedeki-ormancilik-istatistikleri-ne-anlatiyor/ Erişim tarihi: 13.08.2025
6- https://www.drought.gov/news/study-finds-climate-change-blame-record-breaking-california-wildfires-2023-08-08. Erişim tarihi: 14.08.2025
7- https://tuba.gov.tr/files/yayinlar/bilim-ve-dusun/TUBA-978-605-2249-79-6_ch2.pdf. Erişim tarihi: 14.08.2025
8- https://www.ormancilardernegi.org/Yangin. Erişim tarihi: 15.08.2025
9- https://teyit.org/dosya/vaka-calismasi-kirazlida-kac-agac-kesilmis-olabilir. Erişim tarihi: 14.08.2025
10- https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/siyanur-lici-ile-altin-madenciligi_3.pdf? Erişim tarihi: 14.08.2025