Günümüz dünyasında sanayi, ulaşım ve fosil yakıt kullanımı gibi faaliyetler sonucunda giderek daha kirli bir hava solumak zorunda kalıyoruz. Bir yandan da yanlış enerji politikaları ve temiz havayı odağına almayan politikalarla karşı karşıyayız. Beyaz perdedeki distopik gelecek senaryolarına giderek daha çok yaklaşıyoruz sanki. Kentlerde yükselen binalar, artan araç yoğunluğu, azalan yeşil alanlar bu senaryoyu gerçeğe daha da yakınlaştırıyor.

Ancak bireyler, sivil hareketler ve sivil toplum kuruluşları temiz hava hakkı talep etmeye devam ediyor. Çünkü hava kirliliğinin çözümü cam fanuslarda yaşamakta veya temiz havayı pet şişelere sığdırmaktan değil, temiz havaya sahip bir şehre, ülkeye, gezegene sahip olmaktan geçiyor.

Şehirlerimizde plansız kentleşmeyle bir anda kendimizi sanayi bölgelerinin içinde bulabiliyoruz. Sokaklarda yüz binlerce motorlu taşıt hiç durmadan geçiyor. Isınmak ve bitmek tükenmek bilmeyen enerji ihtiyacımızı karşılamak için kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar kullanmaya devam ediyoruz. Yeşil alanlar ise her geçen gün yok oluyor. Bütün bunlar bir araya gelince kentlerde temiz havadan söz etmek mümkün olmuyor. Aldığımız her nefeste, attığımız her adımda hava kirliliğiyle karşı karşıyayız.

Aldığımız her nefes temiz mi?

İklim krizi ve hava kirliliğinin ana etmenleri olan sanayi, ulaşım ve ısınma faaliyetlerinin büyük bir bölümü kentsel alanlarda kümeleniyor. Bu faaliyetler sonucunda, atmosfere salınan CO2, NOx, PM 10 ve PM 2.5 (PM: partikül madde) gibi kirletici maddeler, kentsel alanları içinden çıkılmaz bir kirlilik kapanına çeviriyor. Bu nedenle, gezegendeki her 10 insandan 9’u kirli hava teneffüs etmek zorunda kalıyor. Çin ve Hindistan gibi ülkelerde hava kirliliği gözle görülür bir hal almışken Türkiye gibi pek çok ülkede hava kirliliği gözle görülmüyor diye yok sanılabiliyor. Ancak PM 2.5 gibi insan saçından bile 30 kat küçük olan kirleticiler, aldığımız her nefeste iç organlarımıza ve dolaşım sistemimize sessiz sedasız giriyor

Bilimsel çalışmalara göre partikül maddelerin insan sağlığını şöyle etkiliyor: 

  • Kalp ve akciğer rahatsızlıkları olan insanlarda erken ölümler,
  • Kalp ritim bozukluğu
  • Kalp krizi 
  • Astım
  • Akciğer fonksiyonlarında azalma
  • Solunum yolu hastalıklarında artış  

Kısacası hava kirliliği sağlığımızı bozuyor. Greenpeace’in 2014 tarihli raporunda bir nevi sessiz katil olarak adlandırılan partikül maddelere karşı hepimiz savunmasızız. Kalp ve akciğer rahatsızlığı olanlar, çocuklar ve yaşlılar ise bu tehdit karşısında en savunmasız olanlar. Özellikle çocuklar fizyolojik özellikleri nedeniyle kirli havayı daha fazla teneffüs ediyor.

Çocuklarımız kirli hava solumak zorunda değil

Gezegendeki çocukların %93’ü, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği kriterlere göre kirli hava soluyor. İngiltere’de geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir rapor, okul yolculuğu sırasında çocukların, NO2 ve PM 2.5 gibi havayı kirleten maddelere, günün diğer zaman dilimlerine göre 5 kat daha fazla maruz kaldığını gösteriyor. Londra, Berlin, Paris, Sofya ve Varşova’da yapılan başka bir araştırma ise, okul bölgelerinde yoğunlaşan partikül madde kirliliğinin, DSÖ’nün halk sağlığını korumak için önerdiği hava kalitesi limit değerleri aştığını ortaya koydu. Eğer havadaki PM 2.5 yoğunluğu limit değerlerde kalsaydı, DSÖ’ye göre çocukların da dahil olduğu her yaş grubunda yılda 2.1 milyon erken ölüm önlenebilirdi

Okul bölgelerindeki hava kirliliğine dair bir çalışmanın İstanbul’da getireceği sonuçlar merak konusu. Türkiye’de ise PM 2.5’a dair yasal bir limit değer bulunmuyor. Üstelik PM 2.5 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait hava kalitesi izleme istasyonlarının çoğunda ölçülmüyor. Bir diğer partikül madde PM 10 ise, 2018 yılında yeterli ölçüm yapan istasyonların verilerine göre, DSÖ limit değerlerinin üstünde. PM 2.5’ta da ölçümlerin yapıldığı senaryo, PM 10’dan farklı sonuçlar gösterecek mi? 

Kentlerimizde çoğu zaman kirli havayla yaşıyoruz. Kirli hava sadece sağlığımızı bozmakla kalmıyor, çocuklarımızın ise hayatını küçük yaşlardan beri etkiliyor. Kentlerde temiz hava için mücadele vermek aynı zamanda giderek derinleşen iklim krizine karşı bir mücadele anlamına da geliyor. Temiz hava herkesin hakkı. Havayı temizlemek, bize iklimi kurtaracak formülü de verecek. Bu yüzden temiz havaya odaklanan iklim politikalarına, gerekli yasal düzenlemelere, temiz hava eylem planlarına ihtiyacımız var.

Gökhan Ersoy
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu