Bu satırlar, ülkenin gördüğü en büyük orman yangınlarının bittiği günlerde yazıldı. 28 Temmuz 2021’de başlayıp iki hafta boyunca devam eden orman yangınları, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki yaşam kaynaklarımızı kül etti. Kurdun kuşun börtü böceğin yuvası, temiz havanın, suyun, yağmurun kaynağı, umudun ve huzurun eş anlamlısı ormanların yanmasını gözlerimizde yaşlar, çoğunlukla çaresizlik hissi içinde izledik. Alevlerle mücadele eden, görevliler, büyük bir dayanışma göstererek mücadeleye katkı veren gönüllüler ve sivil toplum temsilcileri, yaşadığımız yıkımın daha da büyümesinin önüne geçti. 

Ülke tarihinin en büyük orman yangını

2021 Türkiye Orman Yangınları ve özellikle Ege ile Akdeniz bölgelerindeki yangınlar, bildiğimiz yangınlara benzemiyordu. Devasaydı. Avrupa Orman Yangınları Bilgi Sistemi’nin (EFFIS) verilerine göre, 28 Temmuz – 12 Ağustos tarihleri arasında, sadece Muğla ve Antalya’da yanan ormanlık alan yaklaşık 124 bin hektar. Türkiye’de 2021’in tamamında yaşanan orman yangınlarında yok olan ormanlık alan 178 bin hektar civarında, yani 1 milyar 780 milyon metrekare! Popüler ölçü ile ifade edecek olursak, yaklaşık 250 bin futbol sahası, tüm İstanbul’un yaklaşık 5’te 1’i büyüklüğünde bir alan. Bu rakam, yine EFFIS’in verilerine göre aynı dönem ve aynı bölgede 2008 – 2020 arasında ortalama yanan alanın 8 katından daha büyük. Yani bildiğimiz gibi değil.

Büyük, sonu gelmeyen bir şoktu yaşanan. Böylesinin başımıza gelmeyeceğini düşünüyorduk belki de… Öyle ya, Avustralya, Kaliforniya, Sibirya, Yunanistan.. Oralarda olabilirdi, ama oralar bize uzaktı.. Öyle miydi gerçekten?

Doğal afetler dönemi kapanırken

Peki ne değişti? Orman mühendisleri, iklim bilimciler, konunun uzmanları aslında çok uzun zamandır ormanların yangınlara karşı çok daha kırılgan hale geldiğini anlatıyor, uyarılarda bulunuyor. Ortalama sıcaklıklardaki artışlar, havadaki nem oranının gitgide düşmesi, sıklığı ve şiddeti artan sıcak dalgaları, orman yangınları için mükemmel koşullar oluşturuyor. Ve 2021 yangınlarının bize gösterdiği üzere, en ufak bir tetikleyici, en ufak bir kıvılcım, önü alınamaz bir faciaya yol açabiliyor. Bu bitmek bilmeyen bir yangın fırtınasıydı ve devamı da gelecektir.

Çünkü gezegen, insan edimi kaynaklı iklim değişikliğinden ötürü, endüstri devrimleri dönemine göre ortalama 1,2 derece daha sıcak artık. [1] Çünkü atmosferdeki karbon oranı, artık 420 ppm seviyesinde. [2] Çünkü son 20 yılın deniz seviyesi yükselişi, yılda ortalama 3,2 milimetre. [3] Doğal afetler çağının sonuna geldik artık. 

IPCC, geçtiğimiz günlerde yayınladığı 6. Değerlendirme Raporu ile, iklim değişikliğine ve onunla mücadelede ülkelerin aldığı önlemlerin etkinliğine dair güncel tespitleri paylaştı. Rapora göre;

  • Sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlamak için, ülkelerin, emisyonlarını 2030’a kadar yarıya indirmesi gerekiyor. 
  • Gezegenin büyük kısmı sıcak dalgalarının etkisi altında. 
  • Son dönemlerin aşırı sıcakları, insan etkisi olmadan imkansız olurdu.
  • Mevcut iklim politikaları ve ulusal katkı beyanlarının 2100’de bizi getireceği en iyi nokta; 2,7 derecelik küresel ısınma. 

Yani mevcut durum aslında küresel bir iklim felaketinin fragmanı niteliğinde. Peki madem bu felaket insan kaynaklı, durdurmayı da beceremez mi insan? Cevap: Becerebilir.

İklim için seferberlik zamanı: Yapabiliriz

İklim krizi sadece küresel sıcaklık artışı ve sera etkisi nedeniyle değil ama yaşanan ve yaşanacak olan facialar nedeniyle de aslında ülke sınırlarını önemsizleştiren, bir nevi kader birliği yaratan bir hakikat. İklim krizini engellemek adına attığımız her bir adımı, kendimiz ve yakınlarımız için olduğu kadar, ömrümüzde hiç görmeyeceğimiz, on binlerce kilometre ötedeki insanlar, hayvanlar ve doğanın kendisi için de atıyoruz. İklim krizi artık birbirimizin yaşamını savunma ve mümkün kılma meselesi. 

Türkiye özelinde, Paris Anlaşması’nı TBMM’de onaylayarak bu mücadeledeki ciddiyetimizi gösterme ve tüm nüfusu iklim seferberliğine çağırma şansımız var. Dahası, elektrik üretiminde yüzde 60’lardan daha yüksek orandaki fosil yakıt bağımlılığımızı ortadan kaldırma, kömürlü termik santralleri kapatma, yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırma sorumluluğumuz var. Ormanları, tarım alanlarını, su varlıklarını koruma sorumluluğumuz var. Fosil yakıta dayalı yaşam biçimi artık geçmiş çağların ilmi. Bizim yarının iklim ve çevre dostu dünyasını kırmaya ihtiyacımız var. Şehirleri, ve diğer yerleşim yerlerini, uyum ve etki azaltma politikaları temelinde yeniden tasarlamaya ihtiyacımız var. İklim krizine karşı toplumsal kırılganlığı önlemek, çocuklarımızı yarınlara hazırlamak için adil dönüşümlere, iklim adaleti siyasetine ihtiyacımız var.

Yapabileceğimiz, yapmamız gereken çok şey var, ama çok vaktimiz yok. Bunun; coğrafi, kişisel, türsel, ülkesel ve siyasal sınırları aşan, kolektif bir hayatta kalış mücadelesi olduğunu idrak etmemiz ve üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor.

Onur Akgül
İklim ve Enerji Proje Sorumlusu


[1] https://public.wmo.int/en/our-mandate/climate/wmo-statement-state-of-global-climate
[2] https://research.noaa.gov/article/ArtMID/587/ArticleID/2764/Coronavirus-response-barely-slows-rising-carbon-dioxide
[3] http://climatechange.boun.edu.tr/deniz-seviyesinin-yukselmesi/