Sahiller Hepimizin Kampanyası’nda saha çalışmaları, işgal haritaları, belediyelerle görüşmeleri içeren sürecin ardından her canlı için erişilebilir sahil talebimizin takipçisiyiz.
Türkiye’nin sahil şeridi, doğal güzellikleri, kültürel mirası ve ekosistemleriyle ülkemizin en değerli alanlarından biri. Kıyılar, yalnızca deniz kenarında vakit geçirdiğimiz yerler değil; aynı zamanda canlıların yaşadığı, ekosistemlerin sürdüğü, doğanın bir bütün olarak var olduğu hayati bölgeler. Ancak ne yazık ki, kıyılarımızın birçoğu son yıllarda özelleştirme ve yapılaşma tehdidi altında. Ülkemiz 8.333 kilometrelik eşsiz bir sahil şeridine sahip. Ancak sahillere eşit ve adil bir biçimde erişemiyoruz. Özel sektörün talepleri doğrultusunda halka kapatılan sahiller, hem ekolojik yıkıma neden oluyor hem de toplumun tüm kesimlerinin eşit şekilde bu alanlardan yararlanmasını engelliyor.
Bu nedenle, kıyıların korunması ve kamusal alan olarak kalması için Greenpeace Türkiye olarak Mayıs ayında Sahiller Hepimizin Kampanyası’nı başlattık. Bu kapsamda başlattığımız imza kampanyasına 14 bin 914 kişi destek verdi. 10 ilden 140 işgal ihbarı bize ulaştı, üç belediye ile görüşerek taleplerimizi ilettik.
Sahiller Hepimizin Kampanyası, kıyılarımızın yalnızca belirli zümrelere değil, tüm halka açık kalmasını sağlamak için yürüttüğümüz bir mücadele. Bu süreçteki en büyük amacımız, halkın anayasal hakkı olan sahillere erişimini güvence altına almak ve ekolojik dengenin korunmasına katkıda bulunmak.
Neler yaptık?
Sahillerin sadece fiziksel olarak erişilebilir olmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda doğal yapılarının korunması gerektiğini savunuyoruz. Bu yüzden, Türkiye’nin dört bir yanındaki kıyılarda hem ekosistemleri hem de yerel halkın haklarını korumak için harekete geçtik.
Ekibimizle birlikte Türkiye’nin birçok kıyısında saha çalışmaları yaptık. Bu çalışmalarda, ruhsatsız yapılar, imar ihlalleri ve çevresel tahribatla karşılaştık. Özellikle kıyılardaki yasa dışı yapılaşma, sahillerin doğasını bozarken, bu alanların halkın erişimine kapatıldığını gözlemledik.
Sahillerin korunması için yaptığımız saha gezileri, bize sadece gerçek durumu görme fırsatı sunmakla kalmadı, aynı zamanda yerel halkla etkileşimde bulunmamıza da olanak tanıdı. Bu geziler, sahillerdeki tahribatları yerinde tespit etmemizi sağladı. Her adımda, doğanın ve halkın haklarını koruma kararlılığımızı yeniden hissettik.
Bu süreçte kıyı hareketleriyle gerçekleştirdiğimiz görüşmeler ise ortak hedefler etrafında birleşmenin önemini bir kez daha gösterdi. Farklı bakış açıları ve deneyimlerin paylaşıldığı bu görüşmeler, yerel toplulukların ihtiyaçlarını anlamamıza yardımcı oldu.
Kadıköy Çevre Festivali’nde Mekanda Adalet Derneği ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi sayesinde sahillerin korunması ve halkın erişimi konusundaki önemli bilgileri bir araya getirdik. Bu buluşma, bizleri ortak bir amaç etrafında birleşerek, birlikte güçlü bir ses oluşturma fırsatı tanıdı.
Türkiye’nin kıyı bölgelerindeki erişim sorunlarını daha iyi anlamamız için daha güçlü bir araca ihtiyacımız vardı. Bu ihtiyaçtan hareketle Türkiye Sahil İşgalleri Haritası’nı oluşturduk. İzmir, İstanbul, Aydın, Çanakkale, Balıkesir, Antalya, Bartın, Edirne, Kastamonu ve Ordu’dan 140 işgal ihbarı bize ulaştı.
Bu haritadaki veriler, hem kendi saha gözlemlerimize dayanıyor hem de yerel halktan ve sivil toplum kuruluşlarından gelen ihbarlar üzerinden şekilleniyor. Bu harita, hem mevcut tahribatları hem de potansiyel erişim noktalarını belirleyerek, halkın sahillere ulaşımını kolaylaştırmak ve koruma stratejilerini geliştirmek için önemli bir araç haline geldi. Böylece, toplumun bu konuda sesini duyurması için bir zemin sağlamış olduk.
Yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde, sahillerimizin korunmasına yönelik bir politika belgesi hazırladık. Sahillerimizin korunması ve halkın erişimine açık hale getirilmesi için gerekli adımların atılması adına, karar vericileri mevcut yasalara uyma ve bu politikayı hayata geçirme sorumluluğu ile hareket etmeleri için çağrıda bulunuyoruz.
Politika belgemiz, yalnızca öneriler sunmakla kalmayıp, aynı zamanda yerel halkın, sivil toplumun ve topluluk örgütlerinin birlikte hareket etmesinin önemini vurguluyor. Sahiller, doğal güzelliklerin yanı sıra sosyal yaşamın da merkezinde yer aldığından, bu alanların korunması, sadece ekolojik değil, aynı zamanda sosyal adalet açısından da büyük bir önem taşıyor.
Sahil şeridindeki yerel yönetimlerle yaptığımız görüşmeler, sahillerin korunmasına dair çözüm önerilerimizi şekillendirmemizde önemli bir rol oynadı. Çünkü her belediye, kendi dinamikleri ve ihtiyaçlarıyla farklılık gösteriyor.
Belediyeler, yerel halkın ihtiyaçlarını en iyi bilen ve kıyılarda yaşanan sorunlara karşı hızlı ve etkili çözümler üretebilecek en önemli aktörler. Merkezi yönetimlerin daha geniş ve genel politikalar üretmesi gerektiği bir noktada, belediyeler yerel düzeyde çözüm geliştirme kapasitesine sahip. Bu nedenle, taleplerimizi belediyelere de ileterek, sahillerin korunması ve halka açık hale getirilmesi için yerel yönetimlerin doğrudan müdahil olmasını istedik. Belediyelerin yerel düzeyde daha etkin müdahalelerde bulunabileceğini, sivil toplumun ve halkın sesine kulak vererek daha kapsayıcı politikalar oluşturabileceğini biliyoruz. Bu sebeple, hazırladığımız politika belgesini ve bu mücadeledeki belediyelerden taleplerimizi Muğla Büyükşehir Belediyesi, Bodrum Belediyesi ve Fethiye Belediyesi Başkanlarına ilettik.
Sahillerin hepimize ait olduğunu savunmaktan vazgeçmedik. Ancak imar planlarındaki değişiklikler ve sahillerin bakanlık tarafından kiralanması gibi sorunlar, kıyıların özel mülkiyet olarak değerlendirilmesine sebep oluyor. Bizler, bu durumun Anayasaya aykırı olduğunu savunarak, yerel yönetimlerin ve en başta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın daha etkin denetim ve müdahale süreçlerini hayata geçirmesi gerektiğini belirtiyoruz.
Talebimizin takipçisiyiz
Sahillerin kamusal alan olarak kalması ve bu bölgelerin korunması çevresel bir gereklilik olduğu kadar, aynı zamanda sosyal adaletin de temelini oluşturduğuna inanıyoruz. Çünkü sahiller toplumun her kesiminin dinlenme ve sosyalleşme ihtiyacını karşılarken, herkesin eşit erişim hakkına sahip olması gereken ortak mirasımız. Sahillerin özel mülkiyete dönüşmesini ve tahrip edilmesini engellemek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Sahiller sadece bir avuç insanın değil, her canlının ortak yaşam alanı.
Halkın anayasal hakkı olan sahillere erişimini güvence altına almak ve ekolojik dengenin korunması talebimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz.